27 Aralık 2007 Perşembe

“Beşiktaşlıysan attığın adımı bileceksin”


Teknik Direktör Rasim Kara: “Beşiktaşlıysan attığın adımı bileceksin”



Beşiktaş'a hem futbolcu hem de teknik adam olarak hizmet veren Rasim Kara, yabancılara gösterilen toleransın Türk teknik adamlara gösterilmediğini belirterek “Türkiye’den kırgın ayrıldım” diyor.
Ergin Aslan


****************************************


9 yıl boyunca koruduğu Beşiktaş kalesinde hep başarılarıyla hatırlandı Rasim Kara. Başarısını sadece futbolculuğuyla da sınırlamadı. Siyah-Beyazlı takım onun çalıştırdığı dönemde şampiyonluğu son haftaya kadar kovalamış, lig tarihinin en yüksek gol sayısına ulaşmış ve Avrupa Kupaları'nda ki en başarılı sezonlarından birini yaşamıştı. Buna rağmen Beşiktaş'tan ayrılmak zorunda kaldı. Kırgınlığı belki de bu nedenle… “Aldığım para Tigana’nın ev kirası kadardı” diyor ve bunu hiçbir zaman sorun etmediğini şu kelimelerle açıklıyor; “Kolumda yıllarca Beşiktaş’ın bandını taşımışım. Ben Beşiktaşlıyım.”


Beşiktaş’taki teknik direktörlük günlerinin ardından bir süre Türkiye’de çalışan ve yurt dışına giden Rasim Kara, Kanada’nın Ottowa Wizards takımını şampiyon yaparak dikkatleri üzerine çekti. Şimdi ise Azerbaycan futbolu onun tecrübesiyle kimlik kazanıyor. İki sezon çalıştırdığı Hazar Lenkeran’da yakaladığı başarıları Karabağ takımında tekrarlamak istiyor.


Türkiye’den ayrılmaya nasıl karar verdiniz ve neden ayrıldınız?


Açık konuşmak gerekirse Türkiye’den kırgın olarak ayrıldım. Yabancılara gösterilen tolerans bize gösterilmedi. Özellikle Beşiktaş’ta çok iyi bir dönem geçirdik. Lucescu’nun şampiyon olduğu 100. yılda Beşiktaş 63 gol atmıştı. Benim çalıştığım dönemde 62 gol averajımız vardı. Del Bosque’ler Tigana’lar, Toschak’lar geldi geçti bu kulüpten. Yarın bir teknik direktör değişikliği olsa, Toschak’ın adını gündeme getirirler, bizi getirmezler. Öyle bir ülkedeyiz. Ben 20 yıllık kalecilik, 22 yıllık antrenörlük hayatımda hiçbir zaman aracı kullanmadım. Ne bir parlamenteri, ne bir siyasetçiyi, ne bir başkanı, ne bir gazeteciyi aracı olarak kullanmadım. Türkiye böyle bir durumun içine girdi maalesef. Belediye seçimlerinde oy toplayanlara ödül olarak belli görevler verildi. Kulüp kongrelerinde de aynı şekilde… Bunlar bana çok ters olaylar. Ben tek şeye inanmışım; doğru olmayı, dürüst olmayı ve çok çalışmayı benimsemişim. Oyunculuğumda da, teknik direktörlüğümde de böyle yaptım. Kanada’da çalıştım. 3 yıldır da Azerbaycan’da çalışıyorum. Oradaki şartlar çok iyi değil ama çok severek çalışıyorum. Bugün orada bizim 30 sene evvelki şartlarımız var. Azerbaycan’ın gelirleri çok olduğu için kısa sürede tesisleşmeyi ve altyapıyı toparlayacaklardır. Bir tek plan programa ihtiyaç var.


3 yıllık süreçte Azerbaycan’da nasıl bir tecrübe edindiniz? Sizin onlara, onların size olan katkılarından bahseder misiniz?


Türkiye’deki bir antrenör sadece A takımda çalışıyor. Ben orada müteahhit gibiyim. Tesisleşmeden, malzeme işlerinden, altyapının kurulmasından, kısacası her şeyden sorumluyum. Benim futbolculuk dönemimde yaşadığım şartları onlar bugün yaşıyorlar. Ben Beşiktaş’ta 8 yıl oynadım. 1984’e kadar Şeref Stadı’nda çalıştık. Fulya toprak sahaydı. Bu sıkıntıları yaşamış birisi olarak Azerbaycan’da çözüm üretebiliyorum. 1976’da Bursaspor’dan Beşiktaş’a geldiğimde Barbaros Bulvarı’nda 2 tane daire kiralanmıştı. Bekâr oyuncular orada kalıyordu. Tesislerimiz yoktu. Kulüp binası Sıraselviler’de kiralanmış bir yerdi. Şimdi Avrupa’nın birçok kulübünden daha iyi seviyede tesisler yapıldı. Bu tecrübelerimizi Azerbaycan’da kullanıyoruz. Geçen yıl çalıştırdığım Lenkeran şu anda lig lideri. Geçtiğimiz yıl da şampiyon oldu. Bu yıl çalıştığımız Karabağ takımının hiçbir tesisi yok. Antrenman sahalarını kiralıyoruz. Oyuncuların kalacakları yerler kiralık durumda ve idareten kalıyoruz. Yöneticilerle bir karar aldık ve büyük holdinglerden birisi olan Azersun ile sponsorluk anlaşması yaptık. B planını devreye soktuk. Neticeden daha önemlisi önce kulüp olalım dedik. Parayı tesisleşmeye ayırdık. Altyapıyı kurup sonra da şampiyonluğa oynayan bir takım yaratacağız. Azerbaycan’da 14 takım var ve en genç kadro bizim elimizde.


Lenkeran gibi güçlü bir takımda çalışırken Karabağ’ı neden tercih ettiniz? Karabağ Kulübü’nün camiasından bahseder misiniz?


İş adamı Mubariz Mansimov beni Lenkeran’a istemişti. Yeni bir takım kurulmuştu. Zaman içerisinde bütün zemini hazırladık ama ben tesislerden yararlanamadım. Çünkü prensiplerime ters düşen bir şey olursa ben çalışmam. Para her şey değildir. Prensiplerime uymayan şartların değişmesi için ısrar ederim, baktım düzelmiyor o zaman bırakırım. Ben Lenkeran’dan ayrılırken geride her yıl şampiyonluğa oynayacak bir takım bıraktım. Şimdi aynı şeyleri Karabağ için söylüyorum. Karabağ şu anda Ermeniler tarafından işgal edilmiş durumda. Karabağ’ın Ağdam bölgesi Azerbaycan’a bağlı. Orayı ziyaret edip, gençlere spor yapabilecekleri tesisler oluşturmaya çalışıyoruz. 1 kaç yıl sonra Avrupa kuplarında ön eleme oynayabilecek bir takım yaratmak istiyoruz. UEFA kuplarındaki eşleşmelerde Karabağ Azerbaycan yazılması çok önemli. Bu sesin duyurulması lazım. Karabağ takımında bulunmamın nedenlerinden birisi de bu.

Azerbaycan futbolu ile Türk futbolunu kıyaslar mısınız?


Azerbaycan 30 sene önceki Türkiye’nin durumunda. Altyapıları yok. Bir ülkenin futbolu altyapı olmadığı zaman gelişmez. Oralarda doğru tekniklerin, doğru eğitimlerin verilmesi önemli. Türkiye’de Turgut Özal döneminden itibaren yapılan çalışmalar, TFF’nin özerk olması ve antrenör kurslarının kalitesinin artırılması, futbolun gelişmesine katkı sağladı. UEFA şampiyonluğu ve dünya 3.lüğü bu çalışmaların ardından geldi. Ben Azerbaycan’ın 30 sene bekleyeceğini zannetmiyorum. 5–6 yıl içerisinde kendisini toparlayacaktır. Ülkenin gelirleri çok iyi durumda ve kalkınmada dünya lideri. Petrol gibi bir gelir kaynağını iyi kullanırlarsa iyi işler olacaktır. Süleyman Demirel’in Haydar Aliyev’le yaptığı toplantıda “2 devlet 1 millet” sözü vardı. 2 ülkenin gençliği de aynı özelliklere sahip. Spora müsait bir yapıları var. Savaşın içinden çıkmışlar ama hızla düzeleceklerine inanıyorum.


Taraftar profili ve futbola bakışları nasıl Azerbaycanlılar’ın?


Lenkeran’ın maçlarına 16 bin seyirci gelirken bazı maçlara 300 kişi geliyor. Bu konuda bir dengesizlik var. Halkın gelir seviyesi yavaş yavaş düzeliyor. Biraz daha futbola zaman ayırabilecekler. Kulüpler şimdilik sponsorların desteğiyle gidiyor.


Türk Milli Takımı’ndaki hızlı çöküşü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çıkışın devam etmesi gerekiyordu. İmkânların iyileşmesi Avrupa şampiyonası finallerine ve dünya şampiyonasına gitmeye başladık. 5. torbadaki Türkiye 1. torbaya kadar çıktı. Bu çıkışın devam etmesi gerekirdi ama maalesef duraklama dönemine girildi. Belki kafa olarak da hazır değildik. Bazı oyuncular için her şey orada bitti. Oradan sonra hala toparlanamayan oyuncular var. Futbolda bir tez var; futbolcu son haftadaki forma göre değerlendirilir. Dün olağanüstü başarı elde etmiş olabilirsin ama bugün ki başarı seyirci için önemlidir. Sporda daima daha yukarıya çıkmak önemlidir. O zaman rekorlara gidersin. Hedefi yüksek tutmak lazım. Galatasaray’ın UEFA şampiyonu olmasından sonra kulüplerimizde gözle görülür bir çöküş başladı. Bu sene kulüplerimizde bir canlılık var gibi. Milli takımın kaybettiği puanlara gelince biz bir türlü, her maçta 3 puan olduğunu ve her maçın ciddiye alınması gerektiğini öğrenemedik. Geçmişte de Almanya’yı ve Hollanda’yı burada yendik, Belçika’ya ve Fillandiya’ya yenildik, şampiyonaya gidemedik. Okyanusu geçip derede boğulduk. Bu olaylar tamamen konsantrasyonla ilgili. Medyamız maçı hafife alıyor. Bu durum oyunculara da yansıyor. Kazanmayı gerektirecek konsantrasyonu yakalamak lazım. Her spor için geçerlidir bu. Zannediyorum milli takım bundan sonraki maçlarda bu konuda daha dikkatli davranacaktır.


Sizin de yakından tanıdığınız Azeri İşadamı Mubariz Mansimov’un Beşiktaş’ı satın alabilirim gibi bir çıkışı oldu. Kendisiyle hiç Beşiktaş özelinde konuştunuz mu?


Konuştuk. Ben orada teknik direktörken, bana “Beşiktaş’a adaylığını koy, ben parayı veriyorum” dedi. Daha sonra parayı bir başkasının vereceğini söyledi. Bizim yollarımız ayrıldı ama yine de görüşüyoruz. Beşiktaşlılığımız ve dostluğumuz devam ediyor. Kendisi çok kaliteli bir insan ve önemli bir işadamı. Beşiktaş’a olan sevgisi her geçen gün artıyor. Abramoviç kendisinin iyi arkadaşı. Üst düzey isimlerle arkadaş. Bu dönemde Beşiktaş’ı satın alması mümkün olmayabilir. Chelsea nasıl satın alındıysa belki ileride Türkiye’de de böyle şeyler olabilecek ama şu dönemde mümkün gözükmüyor. Mansimov’un Süleyman Seba döneminde Beşiktaş’a yardım ettiğini biliyorum ama şuanda yönetimle nasıl bir ilişkisi var onu bilmiyorum. Bence kendisiyle iletişim kurmak gerekiyor. Her şeyden önce Beşiktaşlı bir insan ve yardım etmeyi de çok seviyor. Yönetim bunu değerlendiremiyorsa arada ya bir diyalog sorunu vardır ya da oradaki yöneticilere güveni yoktur.


Beşiktaş’ı yönetimsel açıdan değerlendirir misiniz?


Beşiktaş’ın yönetimini iyi bulmuyorum. Beşiktaş iyi yönetilse bu durumlara düşmezdi. Kimse net olarak söylemiyor ama Fulya’daki inşaatın bitmemiş yerlerinin dahi satılıp, gelirlerinin kırdırıldığı konuşuluyor. 100 milyon doları aşkın bir borç olduğunu düşünüyorum. 18 milyonla alınmış, 100 milyonu aşmış. Kongrelerde Beşiktaş’a sahip çıkan olmadığını görüyoruz. 2 defa aynı yönetimi seçmek ya “Biz bu yönetime her şeyiyle güveniyoruz” demektir, ya da “Biz böyle bir riskin altına girmeyi göze almıyoruz” demektir. Yapılan bunca bilinçsiz transfer sonucunda bu noktaya gelindi. Hala aynısı yapılıyor. Birbirlerini tamamlayan oyuncular yerine birbirine benzer oyuncular alınıyor. Del Bosque ile Tigana konusunda dünyaya rezil olduk. Bence iki antrenöre verilen para 30 milyon doların üzerindedir. Böyle bir zihniyet olamaz. Bu kadar parayı nasıl gözden çıkartıyorlar. Benim aldığım parayı söylesem kimse inanmaz. Tigana’nın ya da Del Bosque’nin ev kirası kadardır. Çünkü biz kulüpten yetiştik, kaptanlık bandını taktık. Şimdi Ertuğrul Sağlam dinamik, genç ve istikbal vadeden 20 antrenör arasına girmiş durumda. Benim Ertuğrul’a olan inancım devam ediyor. Yönetimin “Hocanın arkasındayız” söylemleri devam ediyor ama bir yandan da teknik heyete karşı çıkışlar yapılıyor. Ertuğrul Hoca’nın işi zor olacak gibi görünüyor. Bu, yönetimden kaynaklanan bir sıkıntı. Ocak ayında yine bir tırpanlama yapıp 20–30 milyon dolar yine içeri girecekler. Acaba Sayın Başkan’ın babası kendi şirketinde böyle hata yapan birisini bir dakika tutar mı ben merak ediyorum. İçerde 3–4 gollü galibiyetleri beğenmeyen seyirci şimdi mağlubiyetlerde sesini çıkarmıyor. Yani seyirciyi anlamak mümkün değil. “Hangi yönetim varsa onun yanındayız” gibi bir görüntü veriyorlar. Bu doğru değil. Ben Beşiktaş seyircisini böyle görmeye alışkın değilim. Ne antrenörlük hayatımda, ne oyunculuk yıllarımda böyle görmedim. Onlar her zaman saygındır, her zaman doğruyu ifade ederler. Hiç böyle yapmazlardı. Bunun arkasında başka şeyler var. Ben 8 sene formasını giymişim, 7 sene bandını takmışım, bir sene teknik direktörlüğünü yapmışım, kongre üyesiyim. Beşiktaş’ın iyi olmasını herkesten önce ben isterim. Aldığım neticeler, yaptığım işler ortada. Kalsaydım çok şeyler değişirdi. Olağanüstü işler yapabilirdik ama kısmet değilmiş. Bundan sonra Beşiktaş camiasının ileri gelenlerinin toplanıp, ‘Beşiktaş nasıl kurutulur’ konusunu tartışmaları gerekiyor. Yarın başkan adayı çıkmayabilir. Geçen sene 70, bu sene 100 küsur, seneye 200 küsur milyon dolar borçla nereye kadar gidecek bu iş. Roberto Carlos’u, Lincoln’ü getirenlerin yanında, “bonservis ücreti veremiyoruz” deyip, iyi oyuncu almazsan bu yarışın gerisinde kalırsın. Plan program yapmak gerekiyor. Ertuğrul Hoca’nın planı programı vardır da yönetimin var mı? ‘Planlamayı başaramazsan başarısızlığı planlarsın’ diye bir laf var. Beşiktaş bunun cezasını çekiyor. Rakiplerinin eski oyuncularına tonla para ödüyorlar. Böyle nereye kadar gidecek.


Sizin yakından tanıdığınız iki isim, Ali Gültiken ve Sinan Engin’in görev değişikliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?


Ali ve Sinan’ın A takıma çıkışları aynı yıllara rastlar. Biz onların bir üst takımıydık. Ali yardımcı antrenörlüğümü de yaptı. Sinan’ı da iyi tanımıyorum. Birisinin gidişi, diğerinin gelişi yanlış. Ali o şekilde gönderilmemeliydi. Kimse de bir şey söylemedi. Neden gitti, neden geldi? Bir açıklama yapılmadı. Beşiktaş maalesef bir takım değerlerini kaybediyor. Bu çok önemliydi. En küçük toplum ailedir. Ailede bile bir takım örf, adet, gelenek vardır. Bu gelenekleri çiğnersen, göz ardı edersen o aileden hayır gelmez. Beşiktaş’ın da kendine has bir yönetim şekli vardır. Büyük küçük arasında bir sevgi saygı vardır. Biz de zamanında bunlara katkıda bulunduk. Alttan gelenlere çok destek verdik. Ziyalar’a, Rızalar’a, Haluklar’a, Sinanlar’a, Aliler’e, Feyyazlar’a… Şimdi aynı şeyleri görememenin üzüntüsünü yaşıyorum. Dışarıdaki Beşiktaşlılar huzursuz. Bu formayı giymiş insanlar kenara itilmiş, yöneticilerden rahat rahat söylemler geliyor. Kalli’nin ninesi yaşında olması Beşiktaşlı yöneticiyi ne ilgilendirir ki? Sen kendine bakacaksın. Sen Beşiktaş’ta yöneticiysen, teknik adamsan, futbolcuysan, doktorsan, malzemeciysen haddini bileceksin çünkü camiayı temsil ediyorsun. Adım atışını kontrol edeceksin. Beşiktaş çok büyük bir camia ve herkes yönetemez. Herkes orada oynayamaz. O kadar düzeyi düşürürsen sıkıntı yaşarsın.


Türk Teknik adamaların yurt dışına açılmalarını tavsiye ediyor musunuz?


Türkiye’de sürekli takım değiştirenler, yöneticilerle ve medyayla iyi geçinen tiplerdir. Ben, Şenol Güneş ve Mustafa Denizli dışarıda çalışıyoruz. Fatih Hoca da milli takım olmasa dışarıda çalışacaktı. Bizim en verimli olduğumuz çağ ama hep dışlanmışız. 10 sene evvel burnumuz yukarıdaydı, gözümüz hiçbir şey görmüyordu. Şimdi sivriliklerimizi törpülemişiz, en verimli çağımızı yaşıyoruz ama ülkemiz bizden istifade etmiyor. Ben şuanda Kuveyt’ten, Dubai’den, Afrika’dan teklifler alıyorum. Gözümü kırpmadan oralara da giderim. “Daum benim arkadaşım, Tigana benim dostum” diyen gazeteciler var. Bizi dost olarak görmez onlar çünkü bizden avantaları ve beklentileri yok. Ben mutluyum. Bir gün Türkiye’ye dönerim, nereye döneceğimiz belli olmaz. Türkiye’de her şeyin ileri gitmesi gerekirken, anlayış olarak her şeyin geriye gitmesine anlam veremiyorum. Zaman ne gösterecek bilemiyorum. Beşiktaş seyircisini çok seviyorum. Onlar güzel şeylere layıklar. Beşiktaş inşallah seyircinin istediği şekilde başarılı olur.

1 yorum:

ferdinand dedi ki...

röportaj için teşekkürler hocam, Rasim hocaya yapılan haksızlık öyle böyle değildi hakkaten, mantıklı tek bir açıklaması da olamaz. Belki de en zor şartlarda maksimum verim veren bir takım yaratmıştı, tabi Beşiktaş o zaman Beşiktaş'tı 7/24 düşünmeden edemediğimiz, odamızın duvarlarında Feyyazlar, Şifolar, Amokachileri yapıştırdığımız, Fulya'nın kısıtlı imkanlarında boğuşan ama semtle içiçe farklı bir ortamda yetişen adam gibi adamlarla daha mutluyduk. ah be demirören sayende her allahın günü nostalji yapar olduk...


http://bjktaraftarproje.com/