30 Ocak 2008 Çarşamba

Beşiktaşlı geldik, Beşiktaşlı gideceğiz

Serencebey'de röportajı yayınlanmış Recep Abimizin.Toroğlu ile ilgili söyledikleri ibretlik,kendi kalemize attığı golü hatırlamak bile istemiyorum ama anlatmış işte :)

* * * * *



Beşiktaşın efsane ismi Recep Çetin: “Beşiktaşlı geldik, Beşiktaşlı gideceğiz”

Beşiktaş’ın efsane ismi Recep Çetin, bölünmelerin olduğu bu dönemde tüm camianın kenetlenmesi gerektiğini belirtiyor. Bu konu da muhalefete de büyük görevler düştüğünü dile getiren Çetin, “Başka Beşiktaş yok” diyor.

Ergin Aslan

Beşiktaş tribünlerinin sevdiği futbolcuya gösterdiği ilgi dillere destandır. Sırtındaki siyah-beyaz formayı yüreğine de geçiren oyuncular İnönü tribünlerinin baş tacı olurlar her zaman. Yıllar geçse de oynadıkları mevkilerde gözler hep onları arar. Tıpkı Efsane isimlerden Recep Çetin gibi… Efsane kadronun efsane isimlerinden Recep Çetin, o dönemki başarılarının ekip ruhunda yattığını dile getiriyor. “İleri attığım topun Metin’i bulacağını, hücuma çıktığımda Gökhan’ın kademeye gireceğini biliyordum” diyor. Yapılan transferlerde ilk önce oyuncunun karakterine ve kişiliğine bakıldığını dile getiren Recep Çetin, 15 yıl geçirdiği Beşiktaş’ta Süleyman Seba’yı tesislerde hiç görmediğini, başkanın ayrıcalığını hep hissettiklerini vurguluyor. Milli futbolcu, Fulya’daki kamp dönemlerinden taraftarla olan diyaloglarına, Türk futbolundaki aksaklıklardan Malmö maçında kendi kalesine attığı gole kadar, Serencebey’in sorularını yanıtladı.

Teknik direktörlük ile futbolculuk arasında ne gibi farklılıklar var? Oynamak mı zor oynatmak mı?

Teknik direktörlük daha zor. Futbolcuyken bir tek kendinizden sorumlusunuz. Çünkü kendi başınıza karar veriyorsunuz ve kendi ipinizi kendiniz çekiyorsunuz. Maç kaybettiğiniz zaman elinizi kafanızın arasına alıp düşünebiliyorsunuz. Ama teknik direktörseniz 20 tane oyuncuyla, 20 farklı düşünceyle bir takım yaratmaya çalışıyorsunuz. Kaderiniz onlara bağlı ve başarısızlıkta ilk gidecek insan sizsiniz. Çünkü futbolcularla antrenör arasındaki bağ çok önemli. Eğer futbolcu antrenöre inanmıyorsa o takımın başarılı olma şansı çok az.

Sizin döneminiz sayısız başarılarla dolu. O dönemin sırrı neydi?

O zaman ki futbolcular çok üst düzey olmayabilirler ama çok düzgün ve ahlaklı oyuncular vardı. Her şeyden önemlisi de ekip birbiriyle çok iyi anlaşıyordu. Biz 15 – 20 kişi beraber eğlenceye giderdik, çok iyi anlaşıyorduk. Paylaşım vardı. Bugün hala o takımla haftada bir gün buluşup yemek yiyoruz. Bu çok önemli, aradan 20 sene geçmiş ama hala paylaşabileceğimiz bir şeyler var. Pazartesi günleri Beylerbeyi’nde eski futbolcular olarak Galatasaraylı eski futbolcularla maç yapıyoruz. Demek ki biz çok şeyler paylaşmışız. Ekip olmak farklı bir şey. Onu yaşamak lazım. Mesela ben Metin’in nereye gideceğini biliyordum. Yahut topu attığım zaman Metin’in o topu bulabileceğini biliyordum. Birbirimizi o kadar iyi tanımışız ki, ileri çıktığım zaman arkamda Gökhan’ın kademeye gireceğini biliyordum. Futbolda takımın çok lüks oyunculardan kurulmasına gerek yok. Eğer ekip olarak, birey olarak taşları yerine oturtursanız, futbolcular birbirlerine güveniyorlarsa başarı gelir.

Tabi o zaman ki yönetim de profesyoneldi. Bu işi seviyorlardı ve zaten Süleyman Seba futboldan gelen bir insandı. Beşiktaş’a futbolcu alınırken önce kişiliğine ve kimliğine bakılırdı. Buradaki düzeni bozmayacak oyuncular transfer edilirdi. Geldiği takımda sorunlar yaşamış biri üst düzey bir oyuncu da olsa alınmazdı.

Süleyman Seba’nın futbolcularla nasıl bir diyaloğu vardı? Sizin de kendisiyle bir anınız var.

Başkanla çok ilginç bir anım var. Yeni transfer olduğumda bir yemekte beraberiz. “Hadi şanslısın” dedi. “Hayırdır” dedim. “Ben de Sakarlıyım, senin bir artın var” dedi. “Ya Başkan Sakarya’dan adam çıkmaz ama senle ben hariç” dedim. Alındı, 3 ay benimle konuşmadı. Sonra gittim, “Öyle şey olur mu başkanım. Ben şaka yaptım” dedim. 14 – 15 yılım geçti Beşiktaş Kulübü’nde, Süleyman Seba’yı ya 3 kere ya 4 kere görmüşümdür. Tesislere geldiğini hiç görmedim. Çünkü başkanın ayrıcalığı vardır, başkanın özelliği vardır. Başkan bir kulübün bir numarasıdır ve ağırlığı olmalıdır. Futbolcuyla yüz yüze olursan sorun yaşarsın. Çat kapı gelir, “Başkanım param nerede, başkanım şu işimi hallet” der. Böyle bir şey olmaz. Futbolcu düzene uymak zorundadır. Futbolcuya göre düzen koyarsan başarı bekleyemezsin.
O dönemde semtte Beşiktaşlılık daha net hissediliyordu. Taraftar, yönetim, futbolcu daha çok iç içeydi değil mi?

Biz antrenman yaparken, Çarşı grubu gelir beste yapardı. Onlar da bizimle beraber çalışırdı. Biz enteresan şeyler yaşadık. Beşiktaş taraftarları tesislere gelir beste çalışırdı ve birçok takımın taraftarı da bunları alır kendine uyarlardı. Onlar da bu işi çok severdi, çünkü rekabet vardı. Tribünü ikiye bölersen rekabet olur. Yoksa 30 bin kişi bir yere, bin kişi bir yere girerse, orada rekabet olmaz. Şuanda Türkiye’de rekabet kalktı. Eskiden taraftarlık bu kadar basit değildi. Stadyumlar yarı yarıya bölünürdü ama kavga dövüş olmazdı.
Semt sakinleri, sizin döneminizdeki futbolcuların Beşiktaş’ta dolaştıklarını, halkla beraber olduğunuzu söylüyor. Bugün kulüpte böyle bir eksiklik var mı?

Beşiktaş çok yol kat etti. Biz Fulya’da antrenman yapıyorduk ve mecbur şehrin içinde oturuyorduk. Şimdi Ümraniye’de antrenman yapılıyor. Futbolcular da haklı olarak antrenman sahasına yakın olmak istiyorlar. Biz halkla iç içe olmuştuk. Antrenmana beraber gidip geliyorduk. Onlarla yaşamaya alışmıştık. Şimdi tesisler uzak olunca durum böyle oluyor. Biz kamp yaparken taraftar dışarıdan tezahürat yapardı. Bizim de protesto edildiğimiz dönemler oldu. Bunlar normal şeyler. Yuhalanmasa bir terslik var demektir. Başarıda alkışlıyorsa başarısızlıkta da yuhalayacak. Gayet normal.

Kulüp sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Sizin futbol oynadığınız dönemde de zaman zaman böyle durumlar yaşandı ama bir şekilde çözüm yolu bulundu. Beşiktaş içinde bulunduğu durumdan nasıl sıyrılabilir?

Bir kere herkes zeytin dalını uzatacak. Yönetim, muhalefet, eski futbolcular, eski antrenörler birlik beraberlik içerisinde hareket etmek zorundalar. Bizim başka Beşiktaş’ı tutma şansımız yok, çünkü başka Beşiktaş yok. O yüzden muhalefet taşın altına elini sokacak, eski futbolcu taşın altına elini sokacak. Beşiktaş’ı düze çıkarmak zorundayız. Kötü sonuçlar alınabilir. Dünyanın sonu değildir. Şu anda sahip çıkma dönemi. Değerlerimizi yitirmeye başladık. Beşiktaş özünü yitirmeye başladı. Beşiktaş’ın bir duruşu, bir saygınlığı vardı, hiç kimseyle uğraşmayan, kaliteli, halkın takımıydı. Bugün o şeylerden uzaklaşmaya başladık. Camia bir araya gelerek, nasıl düze çıkabiliriz diye karar vermelidir. Muhalefet de hatalı. Ne yapacağız, başka takım mı tutacağız? Benim 2 oğlum var, hasta Beşiktaşlılar. Başka takımı tut desem de zaten tutmazlar. Yıllardır aynı şekilde büyümüşler. Biz de aynı, yani muhalefet yapıcı olmalı.
Yönetimden kaynaklanan sıkıntılar nelerdir size göre?

Tabiî ki sıkıntılar var. Yönetim muhalefete ne kadar yanaşırsa, muhalefette o kadar yanaşır. Çözüm çabuk üretilir ve sorunlar çabuk aşılır. Sorunu tek başınıza çözmek var bir de birlik olarak çözmek var. Sezon başında menajer olarak Ali vardı. Ali’yi neden gönderdiniz? Geçen sene Ali başarılıydı. Hem Beşiktaşlı kişiliğiyle, kimliğiyle kaliteli bir adam. Neden gönderdiniz? Veya Sinan’ı getirecektin, neden ondan önce Ali’yi getirdin? Bunlar tartışmaya açık konular. Bunlar kişisel kavgalar, Beşiktaş’la alakalı kavgalar değil.

Ertuğrul Sağlam’ın performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rıza’ya yapılan belki de Ertuğrul’a da yapılmaya çalışılıyor. Ertuğrul’un işi de zor. Nereden tutsa elinde kalacak gibi. Ertuğrul ortada bir adam ve taraftar olarak sahip çıkmak gerekiyor. Kimse sahip çıkmazsa yönetim belki de fırsatını bulunca gönderecek. Biz eski takım arkadaşımıza, futbolcumuza sahip çıkmak zorundayız. Ertuğrul Sağlam, başarılı ya da başarısız ama dürüst adam. Bir şeyler yapmaya çalışıyor. Elinde belki de imkân yok. Neden? Del Bosque’yi getirip 6.5 milyon Euro para ödemişsin, Tigana’yı getirip 2 milyon 800 bin Euro para ödemişsin. Avrupa’da bu kadar pahalı antrenör yok. O zaman Mourinho’yu getirseydin. Hepsinin toplamında bir tane Mourinho alırdın. Yazık, Mourinho da bize 3 ay dayanmazdı. Her antrenör çalışacağı futbolcuyu kendisi transfer etmek ister ama biz de maalesef transferleri hep yöneticiler yaptı, teknik direktörler yapmadı. Mehmet Yozgatlı, Mustafa Doğan, Tayfun, Rüştü… Nerede senin Beşiktaşlılığın? Toplama Fenerbahçe oldun. Bunlar kötü futbolcu değiller ama sen özünü yitirdin. Taraftarın kızdığı konu bu. “Biz Anadolu’dan aldığımız oyuncuyu Beşiktaşlı yapabiliriz ama Fenerbahçeli bir oyuncuyu Beşiktaşlı yapamayız” diyorlar. Taraftar kabullenemiyor, zoruna giden en büyük olay da bu. Eskiden büyük takımdan bir diğerine bu kadar rahat gidilip gelinmiyordu. Takımlarla özdeşleşiyordunuz. Ben Ricardinho’ya katlanacağıma Sergen’e katlanırım.

Türk futbolunda çok hızlı bir yükseliş yaşandı. Akabinde ki düşüş de aynı hızla gerçekleşti. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de Türk futbolcusunun değeri maddi olarak artınca futbolcular şaşırdı. Büyük paraların içerisinde boğulmaya başladılar. Genç yaşlarda anormal paralar kazanınca futbolcular da şaşırdı. Biz de çok kazandık. Beşiktaş’tan Allah razı olsun. Türk futbolu artık özüne dönmek zorunda. İş olsun diye yabancı transferi yapılmaz. Alırsın Hagi gibi, Roberto Carlos gibi bir futbolcu, kabul edilir. 1 tane al 4 tanesini alma ama en azından adam gibi bir tane al. Bir program uygularsınız, iyi bir menajeriniz olur, 1 sene seyredersin, dersinki bu adam benim takıma uygundur, alırsın. Sıradan adam alacaksan Türk futbolcusuna yazık edersin. Mesela Diatta gibi yüzlerce oyuncu var Türkiye’de. Kıyasladığın zaman Baki Diatta’dan daha iyi.

Türk takımlarında defansif anlamda sıkıntılar yaşanıyor. Siz “demir defans” diye tabir edilen savunmanın bir parçasıydınız. Bugün forvetler mi kaliteli hale geldi yoksa kaliteli savunmacılar mı yetişmiyor?

Türkiye’de herkes forvet oynamak hevesinde. Yeni nesil defans oynamak istemiyor. Şimdi defans ikinci planda. Gordon zamanında defansın sağlam olmasına çok önem verilirdi. Gordon önce puan derdi. Şimdi herkes forvet oynama sevdasında. Alttan defansif anlamda oynayabilecek oyuncu yetişmiyor. Dikkat edin hep bireysel hatalardan goller geliyor. Kademe anlayışı, adam kaçırma… Yüzde yüz defans yapan oyuncu biz de çok az. Bunu Avrupalı çok iyi yapıyor çünkü onlar profesyonelce davranıyorlar. Defans oyuncuları Avrupa’nın en pahalı oyuncularıdır. Defans yapmadan futbol oynayamıyorsunuz, çünkü gol yememek zorundasınız.

Oynadığınız mevki itibariyle, bugün en beğendiğiniz oyuncu kim?

Ali Tandoğan’ı çok beğeniyorum.( Yapma Baba ) Geldiğinde sorunlar yaşadı ama her geçen gün aşama kaydediyor. Ali Tandoğan kötü futbolcu değil. Bana göre iyi futbolcu. Tek eksiği kademe hatası. Çabuk, süratli ve Türkiye standartlarında iyi bir sağ bek. Gökhan Gönül daha çok genç. İlerisi için umut veriyor. İleride onu da göreceğiz. Kayserisporlu Kamber’i çok beğeniyorum. Bana göre Türkiye’nin en iyi stoperlerinden bir tanesi.

Türk futbol severi size çok fazla ilgi gösteriyor. Bugünkü yaşantınızda bu ilgiyi hissediyor musunuz?

Aradan 10 sene geçmesine rağmen insanlar unutmadılar. Demek ki biz insanlara bir şeyler vermeye çalışmışız. Bu da insanları mutlu ediyor. Sen halktan birisi olursan halk seni sever. Ama sen halktan kendini soyutlarsan halk sana nefret duyar. Sen bir adım atarsan onlar da sana adım atar. Beşiktaş taraftarı futbolcuyu benimserse sonuna kadar arkasından gider. Ama futbolcu da bunu göstermek zorunda.

Malmö maçında kendi kalenize attığınız gol hala hafızalarda. O anı anlatabilir misiniz?

Yağışlı bir havaydı. Bizim solumuzdan bir orta geldi. Önce sağ ayağım ardından sol ayağım yukarı kalktı. Topa kaval kemiğimle vurdum. Yere düşerken bir yandan da topu izliyorum. Top havada gidiyor ve Engin Abi (Engin İpekoğlu) topu yakalamak için uçuyor. Tabi topa yetişemedi ve enteresan bir gol oldu. İstesem o golü atamam. Maçtan sonra Engin Abi yemekte karşımda oturuyordu. Dedim ki “Engin Abi neden kurtarmadın topu?” “Ya Recep atladım ama yetişemedim” dedi. Ben de “Benim vurduğum topu kaleciler kurtaramaz” dedim. Sonra gülüşmeler oldu. Gerçekten enteresan bir goldü. Hayat tesadüflerle dolu. İstesen o kadar yükseğe sıçrayıp ayaklarınla o topa vurma imkânın yok. Maçtan sonra antrenmanda o vuruşu denedim ama yapamadım. Bir türlü olmuyor. Demek ki insan bazen fizik kurallarına aykırı şeyler yapabiliyor. Gordon Milne de o golü görünce, hayatımda gördüğüm en güzel gollerden birisi demişti.

Önümüzdeki yıllarda futbolun içerisinde yer alacak mısınız?

Türk futboluna antrenör olarak, menajer olarak hizmet etmeye çalışıyoruz. Bizim bir kalıbımız, bir sistemimiz var. Her zaman dürüst olmak zorundasınız. Dürüst olduğunuzda işiniz zorlaşıyor. Antrenör piyasası öyle enteresan bir piyasa ki, kim güçlüyse onun yanında olmanız gerekiyor. Türkiye enteresan bir ülke, kantarın ne tarafına geçeceğinizi şaşırıyorsunuz. Ortada dursanız ayağınız kayıyor. Politika nereye giderse, antrenörler de o yöne kaymaya başladı. Bu nedenle Türkiye’de antrenörlük çok zor. Siyaset eskiden bu kadar futbolun içerisinde değildi. Hakemler bu kadar hata yapmıyordu. İnsanları eleştirdikçe o kadar çok hata yaparlar. Kameralarla tekrar tekrar oynatarak, oturdukları yerden hakemleri yorumlayanlar, hakemleri hataya zorluyorlar. Eskiden hata olmuyor muydu? Erman Toroğlu bizim 4. şampiyonluğumuzu yedi. Maçtan sonra ben hata yaptım dedi. Futbolda hata olacak. Ama futbolu bilmeden idare etmeye çalışan insanlara laf anlatmak çok zor. Yapmak istediklerinizi yapamıyorsunuz.

Hedefler arasında Beşiktaş var mı?

Tabi ki var. Beşiktaş benim yuvam. 4 sene altyapıyı çalıştırdım. Benim hiçbir sorunum olmadı, olmazda. Beşiktaşlı geldik Beşiktaşlı gideceğiz. Bütün Beşiktaşlılar, Beşiktaş’a sahip çıkmalılar.

Hiç yorum yok:


http://bjktaraftarproje.com/