29 Eylül 2007 Cumartesi

Galatasaray Dereli 2 - Beşiktaş 1

Ne biz ne de Galatasaray bir şey oynamadık.

Maçın galibi herzamanki gibi aşağıdaki kadrolu GS hakemi

GS'li topçular istedi diye aut kararını korner diye değiştirdi,ilk golü yedik.
Arda yatağa atlarken de penaltıyı çaldı,etti sana iki.
Hafta içide gider öper Haluk Abi'sinin elini tam olur.
Sen misin D-Smart diyen ,böyle olur işte Demirören Efendi,
Hiç yumruk mumruk deme ben bile gülüyorum.
Bu sene Galatasaray'a organize edilmiş saha dışı etkenler...

Sevindim...



Bu gitti,

Bu da inşallah gider...


27 Eylül 2007 Perşembe

Serdar Özkan Cumhuriyet Spor Eki Röportajı

SERDAR ÖZKAN

- Altyapıdan sonra Ertuğrul Sağlam dışında 4 teknik adamla çalıştın; Lucescu, Del Bosque, Rıza Çalımbay, Jean Tigana ... Hepsi seni sezon öncesi kamplara çağırmıştı. Ancak kiralık olarak başka takımlara gittin. Bu durum seni üzdü mü?
SERDAR ÖZKAN: Lucescu ile 3-4 maç oynamıştım. Sonra devre arasında İstanbulspor'a kiralık gittim. O ara ulusal maçlar vardı. İstanbul'da çok fazla oynamadım; oradan Akçaabat'a gittim. Akçaabat'ta bir sezonda 35 maç oynadım. Elbette bu beni üzdü. İdeallerim vardı ve uzaklaştığımı düşündüm. Ama hiçbir zaman kendimi bırakmadım.

- Sheriff maçında güzel bir futbol ortaya koydun ve bir anda spor medyasında en çok konuşulan isim haline geldin...
S.Ö.: Sheriff maçı benim için yıllardır içimde biriken bir hırsın patlamasıydı. Ama yine de tam anlamı ile Serdar Özkan olarak oynamadığıma inanıyorum. Kimse beni daha önce izlememişti. Ama gerçek Serdar bu değil. Ben hırslı bir insanım ve Serdar Özkan'ın daha iyi olabileceğini biliyorum ve bunun için çok çalışacağım


-Anadolu takımlarında oynarken neler hissediyordun. İstanbul, Beşiktaş aklının bir kenarında var mıydı?
S.Ö.: Şunu söylemeliyim ki Anadolu'dan büyük takıma gelip tekrar Anadolu'ya dönersen pek fazla problem yaşamazsın. Anadolu'yu görmüşsün, oradan büyük takıma gelmişsin. Ama büyük takımdan Anadolu'ya gidersen problemler yaşayabiliyorsun. Buradaki imkânlar, tesisler, soyunma odası ve aklınıza gelebilecek her şey; orada bunları bulamıyorsunuz. Bunlar da problem oluyor. İlk defa başka bir şehre gitmişsiniz, adapte olmaya çalışıyorsunuz. Anadolu'nun bana en büyük katkısı buraların değerini anlamam oldu.


- Artık Beşiktaş'ın 18 kişilik kadrosunda bulunan oyuncuların pek çoğu 23 yaşın altında. Senin için avantaj ama genel olarak nasıl değerlendiriyorsun bu durumu?
S.Ö.: Futbolda bu tabirler vardır; genç-tecrübeli diye. Ama bence genç futbolcu da birkaç maç sonra tecrübe kazanabilir. Gençler de oynayarak tecrübe kazanacak. Ben 2. ligde 50-55 maç oynadım. Tecrübesiz sayılmam. Kendimi öyle görmüyorum. Diğer arkadaşlarım için de yaşları genç olabilir ama oynadıkça tecrübesizliklerini ortadan kaldıracaklardır.


- Futbol dışındaki hayatın nasıl?
S.Ö.: Ailemle vakit geçirmekten hoşlanıyorum. Yeğenlerim var onlarla zaman geçiriyorum. Onlara hediye almayı çok seviyorum. Eğer sabah antrenmanı varsa tesislerde kalıyorum, yoksa evde oluyorum zaten.

26 Eylül 2007 Çarşamba

Yeni Kombine Kartlarımızı Aldık.


Evet şurda da bahsettiğim üzere bugün nihayet Akatlar'dan futbol kombinelerimizi aldık.

Bir adet Basketbol benç arkası kombine kart 500 ytl

Ve yanında İnönü Stadı numaralı ortadan bir kombine 1.750 ytl

İki adet Basketbol pota arkası kombine kart 200 ytl

Ve yanında İnönü Stadı eski açıktan iki kombine 500 ytl


Basketbol kombine kartların teslimi ise 15.Ekim.2007 tarihinde olacakmış.

An itibariyle futbol kombine kart bedellerini ya kredi kartına tek çekim yada nakit ödeyebiliyorsunuz,berbaber alacağınız basketbol kombinelerine ise kredi kartına 1 peşin +4 taksit imkanı var.

Futbol kombinelerinde bu sene 13.000 adedi geçmişiz,ciro olarak ise geçen seneki satışımızı geçmişiz.

Bilgi İçin; Beşiktaş Jimnastik Kulübü,Oğuz Bey
0212 310 10 00 - 164 dahili
Böyle bir uygulamayı akıl ettikleri için bir teşekkürü hak etti yönetim,bravo.

25 Eylül 2007 Salı

Amerika Amerika...


Amerika Amerika...

AMERİKA’dan önemli haberler geliyor:
"Başbakan iftar verdi..."
"Erdoğan namaza durdu..."
"Tayyip Bey sahura kalktı..."
Bunlar işin "İslami" yanı.
"Ilımlı" yanı ise "Jennifer Lopez, Brad Pitt ve kimi Hollywood yıldızları Erdoğan’ın iftar yemeğine katılacaklar" diyorlar, oldu mu size "ılımlı İslam"...
*
Nedense bizim Müslümanlar, her zaman Amerika’ya hayrandırlar. Bir yere gidip beklemeleri gerektiğinde orası Amerika’dır.
Bayılıyorlar oralara.
Normalde Arabistan çölündeki kutsal mekánları-şehirleri sevmeleri gerekmez mi?
Bunlar fırsat bulunca doğru Amerika’ya.
Haberlerde gördüm; seçim boyunca halkın "Bilal askere" diye bağırdığı, Türk ordusunda yazıcı dahi olmayan oğul Bilal, turp gibi orada Amerika için çalışıyor.
Torunlar Amerika’da doğdukları için, elbette onlar şimdiden Amerikan vatandaşı.
Ailenin tümünün cebinde ABD’nin "yeşil kart"ı...
Şimdi kimin "gidecek bir başka yeri olup olmadığını" daha iyi anlıyorum.
*
Ama dağlarda PKK, ABD silahları ile kasabalardan-köylerden gitmiş yoksul çocuklarımızı (Elbette ABD’ye güvenerek ve ABD silahları ile) vurmaya devam ediyor.
Türkiye, Kuzey Irak’ta kıpırdayamıyor.
Çünkü ABD’den habersiz operasyon yapmama taahhütleri var; dünkü Cumhuriyet’te altında Abdullah Gül’ün imzası olan anlaşmanın metni yayınlandı.
Ve bir bir tabutların içinde köylerine-kasabalarına dönüyorlar yaban güvercinleri.
(Dün Kara Harp Okulu’nda konuşan Kara Kuvvetleri Komutanı Başbuğ’un sözlerini öbür sayfalarda bulup okumalısınız.)
*
Ama ne gam?..
Oğul, torun, gelin, kızlar, aile Amerika’da, Jennifer Lopez iftara geliyor.
Hollywood’un ilgisi de çok fazla diyorlar.
Hollywood Hollywood olalı, içinde hem komedi, hem trajedi, hem entrika olan bundan iyi film görmüş olabilir mi?..
Olamaz...

24 Eylül 2007 Pazartesi

Gel Ye Köfteni Fatih Altaylı...

Fatih Altaylı işsiz kaldıktan bir süre sonra Skytürk'te Serdar Akinan ile birlikte bir program yapıyor,genelde Türkiye hakkında her şeyi konuşuyorlar.

Hatta bugünkü programda Fatih Altaylı'nın iddia ettiğine göre ,AKP'li Mehmet Şimşek 1994 yılında Saddam'dan kaçan ve Amerikalılarca Guam'a götürülüp eğitim verilen Kerküklü sığınmacı Kürtlere ABD Büyükelçiliği adına tercümanlık yapmış ve 4 sene boyunca maaşlı olarak ABD Büyükelçiliğinde çalışmış,şimdi de ekonomiden sorumlu bakanımız.

Neyse konu futbola geldiğinde,bir şekilde Beşiktaş Çarşı' ya da geldi.Altaylı;

-Çarşı'nın çok farklı olduğunu değişik bir kimyası olduğundan falan , Serdar Akinan'da Zeki Demirkubuz sayesinde futbolla hiç alakası olmamasına rağmen Çarşı'dan dolayı Beşiktaş'a meyilli hale geldiğinden bahsetti.

Altaylı ; -Beşiktaş'ta daha önceden çok sık gittiği köfteciye artık gidemediğini gitmek istediğini ama sorun çıkar diye de gidemediğinden falan bahsetti.(esasında ben kendisinin GS'de yöneticiyken Beşiktaş hakkında çok salakça bir yorumunu unutmuyorum ya neyse)

Yani özet olarak adamcağız Çarşı korkusuna müdavimi olduğu köfteciyi bırakmış.Gel kardeşim ye köfteni sen bir şey yapmazsan kimse sana ilişmez.Hatta birde piyaz söyle, bizden olsun...






23 Eylül 2007 Pazar

Sesin Çıksın Localar

Sesin Çıksın Localar

Beşiktaş 3 - Denizli Kasapspor 2

Dün Ramazan münasebetiyle Kazan civarı boştu,yalnız her zamankinin aksine polis sayısı çoktu.Biraz sohbet ettikten sonra guruptaki arkadaşlarımızdan bazısı iftariyelik aldıktan sonra stada doğru ilerledik.

Maç öncesinde Federasyonu ve taraflı hakemleri protesto için kapıda siyah tişört verdiler,giymedim koydum cebime,sonra pişman oldum sahadaki dengesiz hakemi gördükten sonra ama iş işten geçmişti.

Bir şeyler dönüyor Beşiktaş'la Federasyon arasında ,ve tabiki Federasyon güdümlü hakem camiası arasında.Büyük ihtimalle Digitürk'e karşı Dsmart denen zımbırtıyı açıkca dile getiren ilk kulüp olduğumuzdan dolayı Federasyon ve maşaları harekete geçti,akıllarınca ceza kesiyorlar.

Maç başladı ilk gole bir şey diyemiyorum ama ikinci golde Torimik biraz daha dikkatli olabilseydi maçın gidişatı ve skoruda çok değişik olacaktı.Sahada Marsilya maçından farklı bir Beşiktaş vardı,en büyük fark maçı kazanmak istemeleriydi.

Dünkü maçın galibi sahadaki Beşiktaş kadar Tribündeki Beşiktaş'tır aynı zamanda.Maçta 2-0 gerideyken tribünün gösterdiği ve benim ancak bir kısmını kaydedebildiğim kısmını aşağıya yerleştiriyorum.Homurdanma yok,küfür yok sadece çoşkun bir tezahüratla destek var.Bu konuda başarılı olduğumuza inanıyorum.Bu arada Türk tribün tarihinde localarla karşılıklı tezahürat yapıldı bayağıda iyiydi.

3.golden sonra sahaya inen dengesiz keşke tribüne geri gönderilseydi de her kes ağzına bir tane yapıştırsa 32 dişini dökebilseydik. Bir insanın bunu yapabilmesi için ya Galatasaray'lı yada Fenerbahçe'li olması lazım.Aramızdaki kuş beyinlileri ayıklamamız lazım.Mesela Hakemin tribünü çıldırtma seansı sırasında kapalıdan atılan tek tük yabancı maddeler için çok güzel tepki verildi,bu da iyiye işaret.

Maça gelirsek 0-2 'den maçı 3-2 ye pek temiz 3 golle ve bileğimizin hakkıyla getirebildiğimiz için mutluyum.

Denizlispor; açık futbol oynamaları iyi bir şey futbol adına, bizi yenebilirdiler de ama dünkü Beşiktaş karşısında hiç şansları yoktu.

Ama futbolun erkek oyunu olduğunu abartıp ,futbol esasen kasapların oyunudur kıvamına getirdikleri için gözümde zerre kadar değerleri kalmadı.Utanmadan Güvenç Kurtar maç sonu hakemlerden yakınıyor buna düpedüz psikolojik harekât denir ,sanki biz başka maçı seyrettik.Ayıp ettin Güvenç Hoca,direnemedik deseydin daha objektif olurdun.Senin kulübünün başkanı bile hakem için ağzını açamıyorsa biraz daha düşünmen lazım bence.

Hakem; Yunus Yıldırım,hani derler ya maçı katletti,bu arkadaş maçı ve maçın tüm akrabalarını katletti varsa eğer maçın babasını amcasını halasını tüm sülalesini katletti tek tek pozisyonları değerlendirmek böyle bir maç için zûldür.

Haluk Ulusoy,ne seni ne de seni seveni bugüne kadar hiç ama hiç sevmedim,görüşümde de değişiklik yok.

Demirören;gitmesini arzuluyorum ama kim var yerine geçecek birileri çıksın artık,ama lütfen gelen gideni aratmasın artık,Süleyman Seba'dan beri ne hikmetse gelen gideni aratıyor,sportif başarılardan bağımsızdır bu değerlendirmem.

Arkadaşları çeker gibi yapıp emniyeti fotoğraflıyorum...




















































22 Eylül 2007 Cumartesi

Haluk Bilginer


Haluk Bilginer,

Haluk Bilginer’i çok severim,oynadığı her rolde inanılmaz bir performans gösteren bir üstaddır kendisi.
Özellikle Zeki Demirkubuz’un Masumiyet filminde Bekir karakteriyle kırlık alanda Güven Kıraç’ın canlandırdığı Yusuf karakterine bir tiradı vardır,akıllara ziyan,anlatılamaz..
Yalnız problem şu her hangi bir konuşmamın içerisinde konu Haluk Bilginer veya onunla ilgili bir noktaya geldiğinde adamın adını bir türlü hatırlayamıyorum ve kaçış yolu olarak Zuhal Olcay’ın eski eşi diye açıklama yapıp cevabın karşı taraftan gelmesini bekliyorum.
Bu nedir kardeşim.Zuhal Olcay’ı terk etti diye mi bütün bunlar…

Neyse Denizlispor’lu futbolcular gelmiş stada beni bekliyorlarmış,geç kalmayalım…

21 Eylül 2007 Cuma

19 Eylül 2007 Çarşamba

Anayasa


Marsilya 2 - Beşiktaş 0


Her ne kadar hocamız beraberlik için çıkmadık maça dese de sahadaki oyun kurgusu ve anlayışımız, ölelim kalalım sıfır sıfıra yatalımdı.
İlk gol pozisyonumuz 85.dakikada !!!
Ertuğrul Hoca bu maçta beni hayal kırıklığına uğrattı.
Keşke sen yine 2-0 veya 3-0 yenilseydin ama sahada İnönüye gelmiş Anadolu takımı gibi oynayan bir Beşiktaş görmeseydik.
Deplasmanlarda bu anlayış devam ederse gurup üçüncülüğü bile mucize olur bizim için.
Marsilya'ya gelince adamların ölüsü buysa iyiki dirisine denk gelmemişiz.
Maçıda hak ettiler,top oynamak isteyenle oynamak istemeyenin arasındaki maç olarak hafızalarımda kalacak.

18 Eylül 2007 Salı

Ezginin Günlüğü - ÇEYREK


Ezginin Günlüğü yeni çalışmasını biz dinleyicilere sunmuş,iki gündür aralıksız dinliyorum çok boaşarılı bir çalışma olmuş,kulağının pasını silmek isteyenlere bol alternatifli bir müzik ziyafeti var.
Benim Favorilerim,
Bulutsuzluk Özlemi * Feridun Düzağaç * Bülent Ortaçgil * Sezen Aksu

Sezen Aksu - 1980 05:07
Bülent Ortaçgil - Teninle Konuşmak 04:40
Candan Erçetin - Gelmiyorsun 03:33
Feridun Düzağaç - Mutlu Olmak Varken 03:44
Yavuz Bingöl - Küçüğüm 04:36
Barış Akarsu - Leyla 04:39
Vokaliz - Sardunya 02:57
Aşkın Nur Yengi - Aşk Bitti 04:31
Hüsnü Şenlendirici - Signomi 04:13
Haluk Levent - Sabah Türküsü 05:09
Levent Yüksel - Selluka 03:52
Sabahat Akkiraz - Gemi 02:53
Gürol Ağırbaş - Yaprak 04:21
Sunay Akın - Seni Düşünmek 04:00
Yaşar - Ebruli 03:22
Göksel - Kedim 03:37
Yüksek Sadakat - Ayrılış 05:28
Gündoğarken - Terlikli Şarkı 04:18
Modern Folk Üçlüsü - Düşler Sokağı 03:43
Feyza Erenmemiş - Küçük Hanımın Şarkısı 04:48
Mirkelam - İstanbul 04:08
Bulutsuzluk Özlemi - Hükümsüzdür 03:19
Vasiliki - Kül Vakti 05:28
Fuat Saka - Hişt 03:40
Ayşe Tütüncü - Mutlu Son 08:24

Beşiktaş Kombine Kartları Tekrar Satışta,Ama…


Arkadaşlar yoğun ısrarlara dayanamayarak klüp bir şartla tekrar kombine kart satışına başladı. Basketbol kombinesi alan taraftarlarımız futbol kombinesinden almaya hak kazanacaklar,ama futbol kombinesini ya peşin fiyatına yada kredi kartına tek çekim olarak ödemek zorundayız.
Futbol kombinesinden hangi tribüne kombine kart alırsak basketnoldan hangi tribüne ait kombineyi almamız gerektiğini ise kulüple birebir görüşmemiz gerekiyor.

Açıkcası fikir güzel klüpten böylesine kıvrak bir zekaya sahip hareket beklemediğimden şaşırdım bir o kadarda sevindim.Zamanında kombinesini alanlar 5 taksitte alabildiler kombinelerini,Şampiyonlar ligi’nede kalınınca doğal olarak talep arttı onlarda ilk alanlardan farklı olarak basketbol kombineside edinmek zorunda kalacaklar(bu kısmı çok iyi düşünülmüş çünkü basketbol takımımız Ergin Ataman’la birlikte bu sene çok iş yapacağa benziyor)

Duyduk duymadık kalmasın.
Futbol Kombine Fiyatları

KAPALI ÜST : 900
KAPALI ALT : 700
YENİ AÇIK : 300
ESKİ AÇIK : 250

VIP ÜST D : 6.000
VIP ÜST B&E : 4.000
VIP ÜST A&F : 2.000
VIP ALT A&F : 1.500
VIP ALT B&E : 2.500
VIP ALT C&D : 3.000
NUMARLI ORTA : 1.750
NUMARALI KENAR : 1.250
Basketbol Kombine Fiyatları

Protokol Üst : 700 YTL
Bench Arkaları : 500 YTL
Prtokol Karşısı Orta : 300 YTL
Protokol Karşısı Yan : 300 YTL
Protokol Karşı Köşeler : 200 YTL
Protokol Karşı Üst : 200 YTL
Pota Arkası : 100 YTL

R? Kitabevi

Genç bir arkadaşımız R? Kitabevinin bir mağazasında iş başı yapacaktı.İş görüşmesinde çalışma saatlarinden tutun iş tanımına kadar ne söylendiyse iş başı yaptığı gün tam tersi gerçekleşmeye başlamış.

Verdikleri ücrette asgari ücret,resmen insanlarla dalga geçiyorlar ve nasıl olsa bu inek sağılmazsa sırada çok var mantığını güdüyorlar.Biraz daha kızarsam avukat moduna girip kitapçı kardeşlerimizle iş mahkemelerinde hesaplaşacağız.

Şampiyonlar Ligi,ismi bile güzel


Marsilya-Beşiktaş
Porto-Liverpool
Evet heyecan başlıyor,Marsilya'da durumlar karışık,Fransızlar kendi liglerine pek iyi bir başlangıç yapamadılar,ama sonuç olarak Şampiyonlar Ligi maçları her futbolcu için ve her takım için büyük bir prestij ve önem arzeder,ve çok farklı bir top oynayacaklarını tahmin etmek pek de zor olmasa gerek.
Açık konuşmak gerekirse 1 puana sevinirim, 3 puan olursa deplasmandaki Chelsea galibiyetindeki kudurmuş adam aramıza geri döner.

Edouard Cisse , Marsilya'yı bir Çizse...


Yurdum topçusu Cisse,Fransada Fransız basınına yarınki maç haricinde de Türkiye, Beşiktaş ve Taraftar hakkında bilgi veriyor.
Ligin ilk maçı olan Konya maçında ısınmaya çıktıklarında ,tribünlere bakmaktan ısınma hareketlerini yapamamasından anlamıştım ben bu arkadaşın derdini . Rico Paşa'da ilk geldiğinde böyleydi...Alışır alışır da nasıl unutacak başka takıma gittiğinde...Belki transfer taksitlerini aldığı zamanlarda unutur :)
* * *
Zor bir karşılaşma olacağının altını çizen Cisse, “Ama biz buraya kazanmak için geldik.Türkiye’de futbol çok teknik oynanıyor ve maçların başlamasıyla birlikte ofansif futbol öne çıkıyor.

Beşiktaş taraftarları takımımızı her zaman büyük bir coşkuyla ve istekle destekliyorlar.

Diyebilirim ki bu konuda belki de dünyanın en iyileri. Sizi de bu büyük taraftarı görmek ve atmosferi yaşamanız için ikinci maçta Türkiye’ye bekleriz” dedi.
* * *

16 Eylül 2007 Pazar

Türk Futbolunda Ahlak Anlayışı

Türk Futbolunu bildiğiniz üzere Türk Spor Medyası adı altında esasında birileri tarafından güdümlü bir spor yazarları güruhu yönlendiriyor şekillendiriyor.
2003 yılında Pascal Nouma'nın maç içinde görülmeyen ancak maçtan sonra fotoğrafı yayınlanan hareketi neticesinde medyada kopartılan fırtına neticesinde Beşiktaş'lı !!! Bülent Arınç denen zat dahil adamcağızı sorgusuz sualsiz afaroz ettiler ülkeden,Federasyon'da 7 ay gibi bir ceza verdi kendisine,Serdar Bilgili'nin tavrına ise hiç girmiyorum ama kısaca örnek olmak kobay olmak görevi yine bize düşmüştü.

Pascal sınırdışı edilince haliyle Türkiye tekrar ahlaklı haline kavuştu.Ama sonrasında aşağıda yapılan hareketler nedense güdümlü futbol medyası ve ne yapmaya çalıştıkları hakkında en ufak bir fikirleri olmayan Federasyon tarafından ısrarla göz ardı edildi.Bu kişilerin kuyruğuna biraz bastığınız da ise komiktir söyledikleri ilk şey hep "Adalet " olmuştur. .Ama örneğin iş ağlamaya geldiğinde bunlardan daha çok ağlayanı görülmemiştir,geçen sene sonundaki Ali Koç beyefendiyi hatırlayalımda gözlerimiz sulansın biraz.







Gökçekspor 0 - Beşiktaş 0

Deplasmandaki Marsilya maçı öncesinde ligde İkinci beraberliğimizi aldık.
Sahada çok iyi top oynamadık ama esasında maçı kazanan bizdik.Tabi hakem diye adlandırılan şu arkadaş en önemli teçhizatını unutmamış olsaydı.
Vedat Bey insan Allah'tan korkar diyoruz...

14 Eylül 2007 Cuma

Akbil Rezaleti.

Akbil Rezaleti.


İşyerinde elemanlar Akbil kullanıyor.Yaklaşık 3 ay önce yeni bir elaman başladı işe kendisine ulaşım için Akbil edinmesini söyledik,bir hafta sonra İstanbul'un altını üstüne getirdiğini ama Akbil cihazından hiç bir yerde bulamadığını söyledi.İETT'yi arattık gayet ukalaca ve umursamazca -ellerinde olmadığını ve ne zaman geleceğini de bilmediklerini söylediler.(Kim bilebilir acaba bir de bizim köşedeki bakkala soralım)

Geçen süre zarfında basından öğrendik ki Akbil'ler ülkeye giriş yapmış ama İstanbul Belediyesinin elinde seçimlerde dağıta dağıta para kalmadığı için Akbil'lerin gümrük ücretini ödeyip çekemiyormuş.

Neyse muhallebicimiz Kadir Toptaş'da Umre'ye gitmiş bu hafta içinde ,artık bizim Akbil'ler içinde dua eder oralarda.

13 Eylül 2007 Perşembe

Küçük Fatih Terim

Küçük Fatih Terim

İsviçre maçının bir numaralı çıban başı...
Müzmin sakat...
İtalya , İngiltere maceralarında bir türlü bekleneni veremeyen süper bücür..
Küçük Fatih Terim,bu da yakında yan hakeme tükürüp kafa atabilir...Potansiyel var..
Son olarak da Macaristan maçında attığımız birinci ve ikinci golden sonra numaralı'daki basın tribününe doğru ağzından salyalar saçarak parmak sallıyor,gördünüzmü lan sırf Macar'lara değil sizede geçirdik der gibi.












Hayır yazmıyacaktım ama İsviçre maçında yaşattıklarını bile düşünmeden hâla kaptanlık pazubandını veren idolün Fatih Terim'in nasıl bir takım oluşturmaya çalıştığını daha iyi anladığım için yazma gereği hissettim.
Hocası zamanında tribüne nah çeker,öğrencisi trübünlere size de nasıl geçirdik diye yumruk sallar...
Makyevelist Terim yerine ben Çoşkun Özarı'ya bile razıyım kardeşim.













Bu süper bücür bir daha milli takımda kaptan olursa o milli takım benim milli takımım olmaktan çıkar.

12 Eylül 2007 Çarşamba

Hakan Arıkan(Röportaj)

Cumhuriyet Gazetesi'nin Çarşamba günkü Spor Ekinde yer alan Hakan Arıkan röportajı

* * *

HAKAN ARIKAN


- Futbolda bir kaleciyi günah keçisi ilan etmek için gol yemesi yeterli. Bu durumu kaldırabilenler zaten şu anda kalecilik yapıyor. Hedefteki insan olmak nasıl bir durum?
Kaleciler zaman zaman ön planda bazen de geri planda olur. Ben bunu özellikle Türk futbolunda kaleciliğin bir cilvesi olarak görüyorum. Aslında kalecilerin günah keçisi olması çok doğal. Çünkü en basitinden herkes golü kalecinin yediğini düşünür. Dışarıdan bakıldığı zaman bu çok normal bir düşünce. Ancak takım içinde durum böyle değil. Sonuçta futbol bir takım oyunu ve yenilen bir golde herkesin payı var. Biz kaleciler için önemli olan dışarıdaki insanların ne düşündüğü değil takım içindeki düşüncenin nasıl olduğudur.
- Taraftarın futbolcu üzerinde nasıl bir etkisi var?
Gerçekten çok fazla etkileri var. Her maça çıkmadan önce acaba bugün ne yapacaklar diye merak ediyorsunuz. Onlar futbolcuların en büyük hırs kaynağıdır. Futbolcu taraftarını mutlu etmek için saha içinde mücadele ediyor. Taraftarın tezahüratları da futbolcuyu gol bulma yolunda motive ediyor. Tabii ki bu paniğe dönüşmediği sürece çok olumlu. Umarım sezon sonuna dek onların desteğini paniğe dönüştürmeden mücadele ederiz.
- Ankaraspor'da oynarken ulusal takıma alındın. Şimde de ulusal takımın kalesini koruyorsun. Bu nasıl bir duygu?
Her futbolcunun hayatını değiştiren dönüm noktaları vardır. Benim hayatımı değiştiren olayların ilki G.Saray maçıydı. O maçta iyi bir oyun ortaya koyduğumu düşünmüyorum. Sadece 2 penaltı kurtardım. İlerleyen haftalarda çok daha iyi bir performansım vardı ama gözönünde bulundurulmadı. Daha sonra milli takıma çağrıldım. Gerçekten bir futbolcu için kolay kolay unutulabilecek bir olay değil.
- Ronaldinho, Gilberto Silva, Edmilson, Diego, Robinho gibi dünya futboluna mal olmuş futbolculara karşı görev yapmak, onların gol çabalarını boşa çıkartmak ismi daha az duyulmuş bir futbolcu için neler ifade ediyordu?
Gerçekten çok zor bir iş. Karşınızda bütün dünyanın bildiği, beğendiği futbolcular var. Sizler de onlardan biri olmak için mücadele ediyorsunuz. Benim adıma çok heyecanlı bir gündü. Özellikle maçtan bir gün önce son derece heyecanlıydım ama sonradan normale döndüm. Bu gibi durumlarda profesyonel futbolcunun heyecanı başlama düdüğüne dek sürmeli. Bende de aynısı olmuştu.
- Rüştü'yle aranızda nasıl bir ilişki var?
Rüştü ağabeyle sürekli birlikteyiz. Aramızda ağabey - kardeş ilişkisi var. O benim ağabeyim, ben de onun kardeşiyim. Zaten dışarıdakiler de bunu görür. Rüştü ağabeyle ulusal takımda da birlikte çalıştık. Bu yüzden kaleyi kaptırıp kaptırmama gibi bir düşüncemiz yok. İkimiz de iyi çalışıyoruz, birbirimize çok güven veriyoruz.

Hakemlerimiz Fenerbahçeli çıktı

Hakemlerimiz Fenerbahçeli çıktı
12 Eylül 2007
Süper Lig'deki maçlarda görev alan 35 hakemin 16'sının gönlü sarı-lacivertte. 9 hakem Galatasaray'ı tutuyor; 8 kişi ise Beşiktaşlı.
Hakemler ile tuttukları takımlar hep merak konusu olmuştur. Sabah gazetesinden Ali Erdoğan'ın haberine göre, son günlerin olay ismi, FIFA Kokartlı hakem Bülent Demirlek'in gönlünde sarı-kırmızı, Fırat Aydınus'un siyah-beyaz, İsmet Arzuman'ın ise sarı-lacivert renkler yatıyor.
FIFA kokartlı diğer hakemlerden aynı zamanda Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemciler Derneği Başkanlığını yapan Selçuk Dereli de Galatasaray taraftarı. 16 hakemimiz Fenerbahçe, 9 hakemimiz ise Galatasaray'a gönül vermiş durumda. Hakemler arasında 8 kişi Beşiktaşlı, 2 hakem ise Trabzonsporlu. İşte hakkında bilgi edindiğimiz hakemler ve renkleri:

35 HAKEMİN 16'SI FENERLİ

FENERBAHÇELİLER: Bülent Yıldırım, Zafer Önder İpek, Mustafa Kamil Abitoğlu, Kuddusi Müftüoğlu(Cimbomlu bilirdik), Cem Deda, İlker Meral, Uğur Söylemez, Cüneyt Çakır, M.Fatih Gökçe, Hakan Özkan, Çetin Sarıgül, Halis Özkahya, Hakan Sivriselvi, Koray Gencerler, Yunus Yıldırım, Vedat Yüksel
GALATASARAYLILAR: Bünyamin Gezer, Selçuk Dereli, Gökhan Güneşer, Yıldıray Aslan, Hüseyin Göçek, İsmet Arzuman, Bülent Demirlek, Cüneyt Bakıroğlu, Deniz Çoban BEŞİKTAŞLILAR: Özgüç Türkalp, Aytekin Durmaz, Cem İyihuylu, Cemil Şensöz, Süleyman Abay, Fırat Aydınus(komedi), Mete Kalkavan, Suat Aslanboğa.
TRABZONSPORLULAR: Barış Şimşek, Abdullah Yılmaz

10 Eylül 2007 Pazartesi

Beşiktaş İnönü Stadı


Yazsana şimdi!


Yazsana şimdi!
A profesörü 116 oy aldı.
B profesörü 80 oy aldı.
C profesörü 70 oy aldı.
Rektörlüğü hangisi aldı?
80 oy alan.
*
Cumhurbaşkanı Gül, en çok oy alanı değil, yüzde 30 daha az oy alanı rektör seçti.
Seçer mi?
Seçer.
Peki, "Sezer neden en çok oy alanı rektör yapmıyor? Sezer neden demokratik davranmıyor?" diye yazan "demokrasi kahramanı" arkadaşlar nerede?
Kayıp!
Çıtları çıkmıyor.
*
Bunların demokrasisi işte bu...
Kendileri yapınca, şahane.
Başkaları yapınca, fena.
Nalıncı keseri demokrasisi...
*
Neyse... Madem yazıya prof’larla girdik, eğitimle devam edelim bari...
*
Yüzlerce şikáyet var, ben sadece bir tanesinin koordinatını vereyim.
İstanbul Erenköy Kız Lisesi.
Bir anne, yanında kızı...
Kayıt yaptıracaklar. Çıkıyorlar müdüre... Müdür Bey, 2 milyar istiyor. 2 milyar lira.
Niye kardeşim?
Bağış!
Anne diyor ki: "Durumumuz yok, bu parayı verebilmem mümkün değil."
Müdür diyor ki: "Kapıcılar bile veriyor, senin çocuğunu da kapıcı çocukları okutur o zaman!"
Annenin halini düşünün.
Evladının gözü önünde oluyor bunlar. "Yer yarılsa da içine girsem" diyor, çıkıp, gidiyor.
Ertesi sabah...
Baba geliyor okula, giriyor müdürün yanına, diyor ki: "Eşim anlatmış, ekonomik durumumuz şu anda kötü, olsa verelim... Üstelik, biz bu okulun hemen yanındaki binada oturuyoruz, komşuyuz, adresse adres, bu okula kayıt yaptırmak en çok benim hakkım."
Müdür bakıyor ki baba dişli. Kaldırıyor telefonu, yan odadaki Okul Aile Birliği yetkilisine talimat veriyor, "Bu çocuğun kaydını yapın ama, ismini de not edin, ona göre okusun!"
Lafa bak, lafa...
"Ona göre okusun!"
*
Muhitin insanıyım... Dayanamadım, gittim okula. Müdür arazi. Velilerle konuştum. Kimi 1 milyar kesilmiş, kimi 2 milyar.
Devlet okulu bu!
Ve, sormamı istedikleri şu:
Çocukların, diploma notuna göre değil de, yaptıkları bağış miktarına göre sınıflara yerleştirildiği doğru mu?
Kılığa kıyafete göre muamele yapıp, türbanlı velilerden bağış mağış istenmediği doğru mu?
Geldik mi o hale?
MALTA ERİĞİ...
ADAMIN futbolcusu aşçı, fırıncı, muslukçu... Bizimkinin bırak aldığı parayı, futbolcusunun ismi bile "Servet!"
Koskoca Alex Ferguson... 9 defa İngiltere Şampiyonu oldu, İskoçya Şampiyonu oldu, 2 defa Kupa Galipleri Kupası’nı aldı, Şampiyonlar Ligi Şampiyonu oldu, 2 defa Süper Kupa aldı, Kıtalararası Kupa’yı aldı, anca "sir" olabildi...
Bizimki "imparator!"
Bol keseden asalet...
Kaçınılmaz rezalet...

9 Eylül 2007 Pazar

Bir Rezalet, Bir de sıkıntı...

Bu Rezalet; Bu da Sıkıntı;
Söylemeden geçemiyeceğim,Fatih Terim Hakan Şükür'den ve gücünden korkuyor.
Seneye olaki avrupa şampiyonasına kalırsak forvette Fatih Tekke,H.Altıntop,Ümit Karan,Necati vb yer alacağına 38,5 yaşındaki ,25-30 yaşındaki hallerini de çok iyi hatırladığımız ,beceriksizlik te istikrar sahibi Hakan Şükür'e mi forma verecek bu arkadaş.
Ersun Yanal niye kovuldu biri bana anlatsın.Ben artık Hakan'dan da ,geçmiş başarılarıyla ve ayda 110.000 ytl maaşıyla milli takımın başında bulunan Fatih Terim'den de sıkıldım.
Dön baba dönelim,hep aynı.Medya da Fatih'in kontrolünde ,düşünsenize Bosna maçını ve Malta maçını başka bir teknik direktörle oynadığımızı.
Her şey bir yana unutma Fatih Hoca,sen her şeyinle Türkiye'yi temsil ediyorsun,İtalya'ları da gördün ,bir umut dedik.Ama bence bir daha Kebapçı yamağı tişörtlerle saha kenarında endam etme lütfen.

8 Eylül 2007 Cumartesi

En Büyük Taraftar

Birazcık tribün kovalamış ,en azından bir iki kere bile olsa deplasman yapmış taraftarın, Nihat Genç abimizin aşağıdaki yazısının bazı kısımlarında gözlerinden gülmekten yaşlar gelecektir...



En Büyük Taraftar


yıl 1976, trabzonspor izmir’de göztepe ‘yle berabere kalırsa, şampiyonluk ilk defa anadolu’ya gelecek. kabarmış heyecanımız nereye koysak durmuyor , mahallede arkadaşlara , başkandan araba isteyelim dedim. trabzonspor başkanı, un fabrikası sahibi şamil ekinci. gülbahar’dan aga mesut, faroz’dan üveyiz ve ben, taksiyle fabrikaya gittik, başkanın odasına girdik. taraftarlar olarak otobüs istiyoruz, maça gideceğiz , dedik.yumuşak huylu , çok tatlı bir adam, derin bir sevinçle hiç soru sormadan telefonu kaldırdı, kanberoğlu şirketini aradı. “iki otobüs verin , çocuklar izmir’e kadar gidecek” , istanbul ‘da galatasaray’la kupa maçımız da var , diye araya sokuşturduk, telefonda :“ordan istanbul ‘a geçecekler, sonra geri gelecekler...”
iki otobüsü gülbahar mahallesinde parkın önüne çektik, faroz , arafil boyu, gülbahar gibi büyük mahallelerden onbeşer kişi, bahçecik , hacıkasım , yenicuma gibi diğer mahallelerden beşer kişilik kontenjan ayırıp haber gönderdik. yer kavgası , dövüş , hakaret , otobüslere bindik. otobüs giresun sınırı aksu tesislerinde ilk molayı verdiğinde , neye uğradığımızı şaşırdık. hiç kimsede para yoktu. tüm otobüs gülmekten kırıldık. mahalle dayılarından biri (ismini vermiyorum , bugünkü itibarı sarsılır) ilk nutkunu verdi: “.mına koduğumun uşakları paranız yoktu, niye bindiniz!”..arafil boyundan aga mustafa’yı hatırlıyorum. gama bülent uzunboylu , babayiğit bir çocuk , bir de bokludere’den sultan’ı , ufak tefek bir oğlan ama bela, kavgasız dövüşsüz günleri yok , bir de faroz da ünlü arap’ı. elimizde davullar , bayraklar .yemeği bitirdikten sonra topluca kasanın önüne geliyor, “trabzon- trabzon ” diye bağrıyoruz. çocukların yüzlerinde zaptedilmez bir şehvet , azgın bir zalimlik anadan doğma huyları.pis dişleri , sırıtan dudakları , hemen herşeyi sarsarak yoklamaları , sağa sola şeytani tekmelerle çeki düzen vermeleri ,alaylı gülüşleri , küfürleri dayanılacak gibi değil .
hayatlarının tek bir gününü tatlı bir huzurla geçirmemiş zincirlerinden boşalmış tam bir serseri konvoyu . garsonlar ,ahçılar , müşteriler başımıza toplanıyor.farozlu çocuklar “espiye deresine taşköprü kurulacak” oyun havasına kendi uydurdukları bir tür çiftetelliyle ortada oynuyor, biz el çırpıyor ,tempo tutuyoruz. bağırmaktan şakaklarımız zonkluyor.üveyiz müdüre yanaşıp “senin analayacağın dayı, bu .mına koduğumun uşaklarının hiçbirinin parası yok!”. samsun sınırına gelmeden hiçkimsede ses kalmadı, bir de otobüs içinde sinir yıpratıcı kavgalarla birbirimize giriyoruz, sürekli acıkıyoruz , küçük bakkallar önünde durup, yüz kişi içeri dalıyor, domates, sigara , hıyar, karambole getirip, taşıyoruz. içimizde tek kişi bile acıksa, otobüsü durdurup tarlalara dalıyoruz! şehirden uzaklaştıkça ateş gibi parlıyor , fişek gibi patlıyor, köpüre köpüre şeytanlaşıyoruz. ve sonra otobüs içinde ganimetleri pay ederken yine suratlarımızı delip geçen, alevli küfürlerle birbirimize saldırıyoruz.
ankara ‘ya kadar lokantalar hesap vermeyişimize bozulmadı, “şampiyonluk hediyesi ” olarak coskumuzu alkışladılar, bu tölerans, bu gurur duygularımızı en şiddetli noktalara taşıdı, trabzon, ankara güzergahında bir namımız vardı. araba , afyon’a doğru harekete geçince başka bir ülkeye girdiğimizi anladık, rüya bitmişti , bağırmalarımız, sloganlar, davul para etmiyor, garsonlar ellerine bıçak alıp kapıya diziliyorlar.”kimse para vermeden çıkamaz!”bu bizim için boğaya kırmızı göstermek , kavganın açılışı genellikle hep şöyle olur, farozlu çocuklardan biri arap ‘ın yanına gidip “arap şu garson var ya sana ana avrat küfretti!” , arap, “ hangi .mına koduğumun çocuğu göster bana! “, lokantanın ortasında garsonlar yere yatırılır , masalar dağıtılır, kavgaya girmeyenler, sırf şenlik olsun diye mutfaktaki tabakları tavanda kırarak çatışmaya akrobatik renk katıyorlar. lokanta sahibi yalvar rica araya giriyor , para-mara almadan, kapıya atıyorlar bizi.afyon’da efelenen garsonlarla gerçek bir meydan savaşı verdik, çünkü öylesine yanından geçtiğimiz lokantanın önünde üst üste dizili yüze yakın bira kasası görmüştük. biz içerde kavgayı başlatacağız, bir bölük dışardan kasaları otobüse yükleyecekti.
afyonlular ellerinde sopa, on-yirmi kişi, hücuma geçtiler, bizim çocukların ellerinde hiçbir kesici alet yok , ancak üstün yetenekliküfürleri ve her an pislik çıkartmak için geliştirdikleri keskin görüşleri var, bir de kavga anında hipnoza girer gibi , öfkeden çılgına dönüyorlar, dövecek adam kalmadığında boş bir masayı saatlerce tekmeleyip, yumruklarını indirip ...ya da hiç gereksiz boş bir öerdiveni sökmeye başlıyorlar! yani, efelerin hiç sansları yok. içimizde tek mağdur kanberoğlu’nun şoförleri.araya giriyor ,yalvarıyor , rezil olduk firmamız mahvoldu, diye bağırıyorlar, dinleyen yok. şoförler kendi aralarında plan kurdu., hepimiz topluca yemeğe indiğimizde dağ başında otobüsleri kaçıracak, tedbir olarak otobüsün içinde adam bırakmaya başladık . ve şoförler bizi dinlememeye başladı, otobüsten biri “işeyeceğim dur” diyor, şoför durmuyor, çocuklar çok geçmeden otobüs koridorundaki tüm çöp kovalarını ağzına kadar sidik dolduruyor, yani şoförler bir nevi “rehin” kalmıştı elimizde.
bir başka ülkenin topraklarındaydık, ya da herkesin beyninde bir kabuk çatlamıştı, sürekli boğuşan, dalaşan başıbozuk kalabalık girdiği dükkanları soyup otobüse taşıyor, yine mahallenin dayısı otobüsün mikrofonunda nutkuna başlıyo: “mına koduğumun hırsızları, şerefsizsiniz ulan, trabzonun adını rezil ettiniz orospu çocukları, bir daha yapan olursa otobüsten atacağım...” sonra “getirin ulan malları!” getiriyorlar , teker teker bölüştürülüyor.ve son gücümüzle bağırmaya başlıyoruz , ön taraf:”bordo!”, arka taraf: “mavi!”...bordo-mavi, bordo-mavi izmir’e girdik. konak basmahane’de otobüsten indik, önce meydanda bir tur sonra kordonu baştan sona, sonra, tek tek birahanelerin önünde, biz geldik , turu attık. askerliğini izmir’de yapan on-onbeş trabzonlu asker de karıştı araya. faytonlara doluştuk, para vermeden şehir turu attıkneşeden bir buluta binip durmaksızın içerek , birbirimize sarılarak uçuyorduk. rüya gibi şu sahne , kalabalık slogan atarak ilerlerken, önümüzden ağzına kadar çilek dolu bir el arabası geçiyor, kalabalığın içinde bir müddet kayboluyor, arkadan araba çıktığında, dağ gibi yığılmış çileklerden birkaç çürük kalıyor tablanın ortasında. işportacı neye uğradığına şaşırıyor. bademciler, midyeciler , hıyar soyup satanlar , pilavcılar , hepsi nasibini alıyor.
izmir basmahane’de yarım saat içinde tek bir işporta tezgahı kalmadı.basmahane’de büyük ve eski bir otele yerleştik. farozlu çocuklar yaşlı otel sahibine, kendilerini “baba bak, bu trabzonsporlu turgay, bu cemil yarın maçları var” diye takdim ediyor. otelin içinde sabaha kadar davul çalındı, biralar içildi, yataklar yetmedi, halı, kilim sandalye görülen her yere kahramanlara yaraşır şekilde sızılıp kalındı. sabahın altısında bir alarm verildi, sessizce herkes uyandırıldı, hiç sebep yokken “bu otelci ibne fenerliye benziyordu!” diye perdeler söküldü, çarşaflar yırtıldı, topluca beş kuruş verilmeden otelden kaçıldı.
akşam ekibin yarısı gruptan ayrılıp , kırk- elli kişi geneleve gidiyor, parasız oldukları anlaşılınca genelev sokağında camlar çerçeveler iniyor, kadınlar topluca hücuma geçiyor, otelden konak meydanında doğru yürürken , pantolonsuz, ayakkabısız, izmir sokaklarında üşüyerek bizi arayan arkadaşları gördük! maçtan sonra tekrar gidilip intikam alınacak, planlarını yapıyorlar.acilen izmir’deki trabzonlu esnaflar bulundu. topluca mağaza önüne gidiyor, davul çalıp, slogan atıp, bordo-mavi bağırıyor, tozu dumana katıyoruz. trabzonlu hemşerimiz dükkan önüne çıkıp horona başlıyor, şu yeryüzü topraklarında ancak bu kadar mutlu bir adam, sanki gurbet ellerinde, otuz senedir, orta asya’dan gelecek hemşerilerini bu an, bugün için beklemiş. silahı çıkartıp havaya sıkıyor. hayatın en büyük zaferi gibi esnaf komşuları ona sarılıyor, tebrik ediyor, o herbirimize sarılıyor, ağlıyor.
ve gerçeği söylüyoruz,”maça gidecek paramız yok!” . kendinden geçmiş adam tomar tomar paraları önümüze atıyor... bir başka hemşeri dükkanını arıyoruz, bir manifaturacı, trabzonlu ,anadolu’dan kopup gelen bu kalabalığı bir kurtarıcı gibi karşılıyor, iki saniyede samimi oluyor,”ula hiçbirinizi bırakmam, yengeniz sizi bekliy!”, “yapma dayı iki yüz kişiyiz, eve sığmayız !”,” gelmeyen olursa .mınıza korum sizin!, hepiniz geleceksiniz!”. adamı durdurmak mümkün değil, kendinden geçip,”girin şu dükkana, canınız neyi istiyorsa alın!”, dükkanını yağmalatıyor. talan edilirken sevinçten ağlıyor. dükkandan çıkan herkesin ellerinde sütyenler , içdonları, ibrişim makaralar, hemşeri dayı dükkandan çıkanların alınlarından öpüyor, bağırıyor sokağa: ”koduk, koduk, koduk, istanbul’un .mına koduk, koduk uşaklar, anasını .iktik istanbul’un ...” herkes ağlıyor. yaka bağır açılmış. adam bayılmış. kimse su vermiyor.kimse adamı ayıltmak için yanına eğilmiyor. etrafını davulla çembere alıyor, bayrakları üstüne serip, bağırarak ağlıyor herkes :” bordo, mavi, bordo, mavi...trabzon, trabzon!”...bayılan hemşerimiz esnaf , gözleri faltaşı gibi açılmış, bir manda gibi güçlü , yoldan geçen arabalara saldırıyor, tutmak imkansız, bağırıyor arabalara:”milyonluk eşşekler, milyonluk eşşekler!”, (bu çok revaçta bir slogandı, istanbul takımlarındaki futbolculara söylenirdi.)yağmanın tuhaf bir coskun tadı var, orta asya günlerinde, hanlar yağma şölenleri düzenlenirdi. talan kültürühırsızlık, namussuzluk, değil, çözemediğimiz, insan ruhunun temelinde bir tuhaf bölüşme, yani malların “kendinden geçmesi”, eşyaların mülkün “kendinden geçmesi” gibi bir duygu.
insani şekle sokamadığım bir içgüdü, ama talan ettiren insan bir an evvel kendini evliyadan yüksek bir gurur içinde görüyor. alsancak stadına geldiğimizde bir biletle on kişi girmeye çalıştı, girenler içerde tertibat aldı. uzun ipler sarkıtıldı dışarı, 19 mayıs bayramında gibi üç dört kişi omuz omuza yükseldi, kale bedenine saldırır gibi. üst tribünü polis bize verdi. koskoca tribünde kabak gibi ortadayız, çünkü sadece iki yüz kişi kadarız. tribün çıplak. alt tribünde, beşbinin üzerinde ve düzenli tezahürat yapan göztepe seyircisi. başetmek imkansız. farozlu çocuklar, trabzon tarihine geçmiş ,157 metrelik şerit bayrağı tribüne çekti. bayrağın başına nöbetçiler koyuldu. göstepe’nin düşmemek için bir puana ihtiyacı var. “göz –göz göztepe” diye başladılar, “ibne trabzon “ diye bitirdiler. bitirmeyceklerdi. mahalle kabadayılarından biri aşağı tribüne bir nutuk çekti: “.mına koduğumun göztepelileri, bir puan vereceğiz size, sesiznizi çıkartmayın, biz burdan şampiyonluğu alıp, akşama döneceğiz!..”göztepe seyircisi susmadı. hiç kimsede ses kalmamış.tribünün üstünden on-on beş çocuk onar metre aralıklarla dizildi, sonra hep birlikte pantolonları aşağı indirip, aşağı tribünün üstüne işemeye başladı.
göztepe seyircisi kaçışmaya başlayınca, onların tribünü de kelleşti!trabzon denildiği gibi yaptı, beraberliğe yattı, bir puanı bıraktı. hakemin son düdüğüyle fetih tamamlandı. film koptu.hayatımın hiçbir dönemi hiçbir filmde , hiç bir yerde görmediğimiz, duymadığımız bir şekilde o an ikiyüz seyirci transa girdi, yüz seyirci sra nöbetine tutuldu. delirmiş, çıldırmış, çapulcu sürüsü gitmiş, ağlayarak yerlerde yuvarlanan, kendinden geçerek eli kolu kaskatı geçilerek bayılmış onlarca çocuk! herkes bir yerde baygın şekilde titreyerek ağlıyor, ya da bayılanları ayıltıyor. heyecan dalgası bedenleri en üst noktada kazıklaştırmıştı. doktor değilim, tıpçı değilim , beş on çocuk heyecadan acı çekerek kaskatı kaldılar! coşku yerini sakinliğe bıraktı., gurur yerini kadere bıraktı, herkes iç çekerek , hıçkırarak ağlıyor kimse kimsenin yüzüne bakmıyor, bir kenarda çömelmiş düşmüş , kıvrılmış çocuklar, isli bir lambanın alevi gibi kendi başına ağlıyor!ve nasıl olduysa, davulcular davula vurmaya başladı., bir kaç delikanlı ünlü espiye türküsüyle oynamaya başladı, işte orada, üstünü başını yırtanlar, herkes birbirini parçalıyor. parçalanma hali, oyun eşliğinde yükseliyor, davul hızlanıyor,acayip,baş, ayak hareketleri, düşüp bayılana kadar.
hırsla gişelerin demirleri kopartılıyor, kopartılan demiri kendi kafasına vuruyor. bu dünyada ulaşılacak arzuların en sonuna gelmişler gibi , yeni bir din sevinci , bir ihtilalin ilk günü gibi, çok “ünlü” birşey oldu bu sokakta , gece karanlığında ıssız dağlar başında vahşi hayvanlarla danseden afrika büyücüleri gibi hepsi. trabzon bayrakları yırtılmaya başlandı., bayraklara dişlerini geçirerek yırtıyorlar, “bitti artık koduk istanbul’un .mına !” ,ya, kudurarak göklere uçan köpeklerin ruhundan birşey, ya, yarıştan yeni çıkmış ingiliz atlarına terli terli içirilen şampanyalar gibi... tepişme , gurur, zevk, acı, herey önce bir felaket gibi sardı bedenleri, şimdi, gayipten heber veren kahinler, falcılar, müneccimler benzeri tırnak ve el kol hareketleriyle vücudlarında derileri pençe sıyrıklarıyla kazıyorlar. dibine kadar esrar içimiş vahşi köpekler! köpürmüş neşe, ağızlarda tutkal gibi köpürüyor.
bedenler denizin ortasında kasırgaya tutulmuş bir kibrit çöpü gibi. bu anı, hiçbir şekilde , hiç kimseye anlatacak kelime yok. sopalar kırbaç olup birbirini dövüyor., şişeler kafalarda kırılıyor. ve o , an işte , alsancak stadının beton duvarına uçarak kafa atma eylemi başladı. sersemleyip yere düşüyorsun , doğrulup tekrar geri çıkıp , yeniden uçarak betona kafa ... yeni gerilip gerilip uçarak betona kafa ! bayılana kadar! alnınınız parçalanıncaya, şişler boynuz gibi yumrulaşıncaya kadar!zafer, çapulcuların kahramanlaştığı o andır, zafer, kuvvetin tek bir bedende toplandığı o andır, zafer , tarihin aklını çelmektir, zafer ruhumuzu bedenimizden uçurtan o andır! zafer , damarlarını çatlatarak bu ağır hayatın altında büyüttüğümüz bu bedenin duyduğu en büyük şehvettir! zafer, bütün çaputcuları kahramanlarştırır, o yüzden tarihin o günü , ordaydık, biz yüz taraftar! türk medyasının ertuğrul özkök’lerin reha muhtar’ın , ali kırca’ların , tansu çiller’lerin neden ingiltere’ye koştuğunu anlıyorum, çapulcular, kahramanlık yağmalanırken, orda olmak zorunda!
taşaklarını karıştırarak yeşil yeşil kusan bir delikanlı ,kustuğu yerden bağırdı: “.mına koduğumun uşakları, toplanın kupayı almaya istanbul’a gidiyoruz” (tuhafınıza gitmesin, kimse , arkadaşlar çocuklar diye hitap etmez, bir nutuk şekli hitabettendir, .mına koduğumun uşakları cümleri, burda küfür yoktur, sevecenlik dostluk bildirir. trabzonlu eski bir yöneticiyle lüks bir lokantadayız, garson ,“buyrun ne emredersiniz” dedid, bizimki:” .mına koduğumun uşağı bir buçuk kıymalı getir” dedi , ürktüm , abi buralarda söyleme böyle rezil etme bizi, der gibi oldum. garson, bu dili iyi anlıyor, gülerek, şakalaşarak servisi tamamladı.)otobüsler çanakkale boğazına ecaabat!a vardığında hayattan artık hiçbir şey beklemeyen kahramanlar yorgunluktan uyumuştu. ancak, öc almak isteyen maceracılar boş durmamış ecaabat’a araba vapurunun hemen orda, sağda, turistik eşya satan bir dükkana girip, dükkan sahibini konuşturmaya tutup, arkadan kasalarla, koli koli anahtarlık, oyuncak ayılar, bebekler, ağızlıklar, yüzlerce tesbih çalıp otobüse boşalttılar.
mahallenin dayısı yine nutkuna başladı: “.mına koduğumun uşakları, trabzon’u şanına leke sürüyorsunuz, şampiyonluğumuza leke sürmeyelim uşaklar , getirin bakayım kolileri!” koliler geliyor herkese pay ediyor. benim kucağıma da dört-beş maymun, üç-beş tesbih, maskot atılıyor.arabanın önünde oturanlar, tekirdağ’dan geçilirken, mürefte yakınlarına sızıp bir şarap fabrikası soyulması planları yapıyor. şoför, anayoldan çıkmam diye diretiyor. bir bakkaldan on-onbeş şişe şarap çalınıp, iş tatlıya bağlanıyor. istanbul göründükçe , uykulu gözler açıldı, otobüsün tüm koltuklarını dehşet dolu bir pervasızlık sarmaya başladı. cepte beş kuruş olmadığı için, ilk durak kapalıçarşı. yan tarafta mısır çarşısında trabzonlu esnaf bulunuyor. sokakta iki saat süren bir tezahürat, paralar toplanıyor. hiç gerek yokken, döner tezgahından döner çıkartılıp grubun ortasına getiriliyor, dişleyenler, kopartanlar, soplar, döner kılıçlarıyla çarşı birbirne giriyor. aklımızda iki acil program var, bayraklar ve fişekler.
kutu kutu fişekleri alıyoruz. büyük bayraklar yeniden özenle büyük sopalara çekiliyor! galatasaray maçında tribünün önüne beş-altıbüyük bayrak çıkartıyoruz, o günün fotoğraflarına bakın, ali sami yen o büyüklükte bayrakları o gün görüyordu. polis saldırıya geçti tribüne. bizden bir kişi alıp, sekiz- on polis ayaklar altında dövüyor, sonra çeke çeke dışarı çıkartıyor. biz polise saldıray geçiyoruz, içimizde ağzı burnu parçalanmayan kalmadı. polis demirkapıların arkasına saklanıyor, bir pundunu kollayıp tekrar saldırıyor. ve taktik olarak , tribünün arkasından yine bir kişi alıyor, yine tekmeler altında sürükleyerek dışarı çıkarıyor. polisle iki saat süren bir çatışma. tribünde bayrakları havalandıran çocuklar dışında hiçbirimiz bir saniye olsun maça bakamıyoruz.
kupayı galatasaray alıyor, dışarı çıktığımızda toplanıp polis arabalarına saldırı, sonra galatasaraylı dövmek için sokak aralarına dağılıyoruz, yüzlerce mont, eşofman, sarı- kırmızılı bayrak topluyoruz. taksim meydanında taktik geliştirip , sarı- kırmızılı bayraklarla bağırıyoruz, bayrağı gören cimbomlular keklik gibi düşüyor, tam zamanı deyip çocukları paramparça ediyoruz. tekrar gelen yok, tekrar sarı- kırmızılı bayrakları sallıyoruz, staddan yeni gelmekte olan cimboluları tekrar tuzağa düşürüp... iyi cins, kalite , üç-beş mont yüzünden kafile içinde sert tartışmalar trabzon’ a kadar sürdü!viyana kapılarından dönen osmanlı orduları gibi, istanbul’ dan ”cumhurbaşkanlığı kupasında ananızı .keceğiz” deyip geri döndük.kafile ani bir kararla, beyoğlu’nun tüm arka sokaklarında o zamanlar zibil kadar çok, otel adı altında genelevlerine taşındı.
giren çıkmıyor otellere. otobüsü kaldıramıyoruz. gecenin iki-üçüne kadar pavyonlardan gelecek çocukları bekliyoruz. toplamak için çocukların peşinden gidiyorum, otel odalarında gördüğüm sahneler, aile var, anlatamam. çocuklar karılarla sabahlamış ve para vermiyorlar, tüm otellerin pezevenkleri sokağa doluşmış, otelden dışarı çakamıyor bizmikiler, çocuklar pezevenklere saldırırken ,” karı satılır mı ulan, kavatlatr , orospu parasıyla ekmek yenir mi ? “ diye saldırıya geçiyor, ayakkabıları, gömlekleri otelde kalmış.ankara’da otobüs mola veriyor, tuvaletten döndüğümüzde otobüs kaçmış. parasız ankara ‘nın göbeğinde kalıyoruz. nerden para bulacağız diye turlarken, eski teminalden tandoğan’a ordan beşevler’e kadar yürmüşüz, tam önüme beyaz bir güvercin düştü. elime alıp sevmeye başladım. kahveden bir adam yanıma koştı. “arkadaşım seksen lira veririm bana ver !” otobüs parası otuz lira ,seksen , çok para. kuş parayla satılır mı, pirelendim bunda bir iş var. biri daha geldi.”
arkadaşı kandırıyor seni , bu kuş en az 150 lira eder!”.. cebeci istasyonunun yanında 130 liraya beyaz güvercini sattık, terminale koşup, trabzon’a döndük.bir kaç yıl sonra çoktan ankara’ya yerleşmiştim, bir gece evde yoktum, sabah eve geldiğimde , evin önünde iki otobüs ankaragücü maçına gelmişler, kapıyı kırıp içeri girmişler, halı kilim, buldukları her yere uzanıp yatmışlar, yetmemiş , kilimleri apartmanın merdivenlerine çıkartıp , on- onbeş kişi de orda uyuyakalmış. tam bir felaket! “aaaa gara nihat gelmiş” diye ayaklandılar, sarılacağım, sarılamıyorum, hoşgeldiniz diyeceğim , diyemiyorum., bu belayı başımdan nasıl atayım, hepsi arkadaşım. bir kaç yılda, kitaplığımda üç yüz, dört yüz kitap taşımıştım, değişen sadece buydu hayatımda. içlerinden biri “ ne yazıyor gara bu kitaplarda “ dedi ”bilmem “ dedim,.”hepsini ookudun mu?” “eh işte “... topluca maça gittik. maratonun yarısını polis bize verdi.
ne olduysa bizimkiler yan tribüne saldırıya geçti. tribün boşaldı.polis çember kurarak bizim tribüne saldırıya geçti, dairenin içine sıkıştırdı, joplarla maçın henüz başında bizimkileri stadın dışına çıkarttı. koskoca tribün nasılsa polis bana dokunmamıştı, ben de eskisi gibi taraftarın ortasında başrollerde değildim artık. o boşalmış tribünün tam ortasına gidip tek başıma oturdum. ankaragüçlüler tek kişiye dahi tahammül edemedi, saldırıya geçti, kımıldamadan, yerimde oturdum. iki sıfır yenildik, zaten ankaragücü’ne şansımız tutmuyordu.aynı mahalleden birlikte top oynadğımız arkadaşlar, ilerleyen yıllarda şampiyon trabzon kadrosunda efsaneleşti, hikayelerini gazatelerden okudum. milliyet gazetesi spor servisinde her pazar akşamı , yıldız değerlendirmeleri geliyordu, gizlice , trabzonspor’un ,akçabaat sebatspor ‘un tüm futbolcularına üçer yıldız koyuyordum. bir de milliyet gazetesi yılın sporcusu anketi düzenledi.,
milliyet’ in onbinlerce iadesi depoda duruyordu, tek tek kuponları doldurup, şenol güneş adına kutuya attım, o yıl şenol güneş yılın sporcusu seçildi.holiganlık bir gençlik hastalığıdır onu kimse tutamaz. bu hastalığı birçok kirli politakacı , kirli işadamı kullanıp,kahramanlıktan, pay ister, zaferin gölgesinde kirli hayatlarını , kirli paralarını temize çekerler, bu yüzden trabzonspor’dan soğudum. hiç kuşkunuz olmasın, osmanlı ordularındaki genç levendler de aynı azgın alevli heyecanları duyuyordu. bu gençlerin ateşi dindirmek için anadolu’ da binlerce dergah açıldı, yüzlece tarikat kuruldu, bu ateşi dindirmek , ehlileştirmek için. o gün, padişahlar kullanıyordu bu genç alevi...
bugün futbol heyecanıyla gençlerin delirmiş alevini büyük işadamları kullanıyor. trabzonspor böyle oldu, tüm futbol takımı tarihi böyle oldu. bizler gençtik, kudurmuş delilerdik, gerçekten, tanrı’nın yarattığı hayvanlar gibi sahici vahşilerdi, birileri bu “vahişiliği ” kullanıp köşe oldu., olmayadevam edecek. kitaplarımdan bunu öğrendim, bu yüzden trabzonspor’uma rağmen, yazarlık hayatımda tek bir futbol yazısı yazmadım.ben 13-14 yaşındayken kalearkasında top topluyordum antremanlarda, maçlarda iki buçukluk yapıyordum, şenol güneş’innasıl iyi kaleci olduğunu bilirim, bazen topu tutamıyor, kalearkasından ben uçuyordum. seyirci kahkahalarla alkışlıyordu bir müddet. çok seviyordum bu alkışları ve bu uçuşları. bazen içimden şöyle bir ses geçiyordu:” şenol tutamasın topu, ben uçayım”, bunca sevmeme rağmen şenol’u neden böyle düşünüyordum. çünkü ben de insanım, ben de alkış istiyorum, bu zafer onların zaferi, bunu çok düşündüm, topu, türk edebiyatının ortasına doğru sürmeye başladım. birgün anasını .ikeceğim diyorum, istanbul’daki, edebiyatçı milyonluk eşşeklerin , bakalım...asla başkalarının kahramanlıklarını yağmalamayacağım.
ama tarihinin en kötü futboluna rağmen gözüm dalıyor bazen maça, “.mına koduğumun uşakları” diye gizli, pervasız, allahsız bir sevinç hüzünle dolduruyor içimi. aynaya baktığımda suratımda o günlerden kalma , köpek kıçındaki yarık gibi itliği hala orada görüyorum. ve şimdi çok daha iyi anlıyorum, hepimizn gerçek takımı fener’dir. ibne , puşt , birbirinin kuyusunu kazan orada, arkasından konuşan orada, ruhsuzlar orada... hepimiz fenerliyiz, ruhumuza en uygun fenerbahçe, birgün pendik’e yenilir, ertesi gün manchester’ ı yener. eğer bir takım tutacaksanız, galatasaray2ın o klas, centilme, çok bilmiş, ağırbaşlı havalarına kanmayın, yarın açıkta kalırsınız, biz, birbirimizle dalaşacağımız, küfürleşeceğimiz insanlar olmadan yaşayamayız.
memleket hikayeleri, nihat genç , syf. yedi-onsekiz arası.

Ayran açma sanatı

Hepimiz dışarıda bir yerlerde yediğimiz zaman yemeğin yanına içecek de bir şey söyleriz.Ben genelde ayran söylerim.Hele ki Sütaş’ın büyük olan ayranından gelmişse.Neyse çok seviyoruz ama ayran kutusunun üstündeki o jelatinsi kapağı açmak bir dert .
Uzun süre o kapağı açarken sıçrayan ayranlar gömleğime tişörtüme sıçradı,jelatinin kapağa temas eden yerlerini sıkıca yapıştırmışlar ayranın kutunun içerisindeki yükseklik seviyeside çok yukarıda olduğundan kapağı açarken ister istemez biraz fazla güç harcıyorsunuz buda kapağın üzerindeki jelatinin açılır açılmaz üzerinize her seferinde değişik miktarda ayran sıçratmasına sebep oluyor.

Siz siz olun ayranı yemek yediğiniz masada bir yere sabitleyip o şekilde elinizle kavrayın.Daha sonra açılacak kısmını karşı tarafınıza denk getirin ve konserve açar gibi ayran kapağını açın.

7 Eylül 2007 Cuma

Kim Bu Adam?

Pekte bir tanıdık geldiniz,aynı zamanda fiziki değişim size iyi gelmiş orası kesin.

6 Eylül 2007 Perşembe

Tespitler Silsilesi

Takıldıkça yazacağım...

Bu ara Ülker'in tv'lerde dönen Cola Turka-Hep Beraber-Plaj reklamına takıldım.Reklam adı üstünde plajda geçiyor ama ne hikmetse kavurucu yaz sıcağında rol alan kızlardan birinde bile ne mayo var ne de bikini.Erkeklerde diz altı şortlarla endam etmişler reklam filminde.Maksat millete cola satacağız diye kimseyi tahrik etmeyelim.
Orada kalmışlar...
Hala camiadan tepki almaktan korkan bir kuruluş, içmem ben o gazlı şeyi,diğerlerinide pek içmem zaten.

Beşiktaş Meydanı Eski Hali

Ağaçlı Yol'dan Beşiktaş Meydanına çıkan ana cadde.
İlk bakışta günümüzdeki görüntüsüyle sağ taraftaki Deniz Müzesi ve onun karşısındaki Tarihi Camiyi seçebiliyorum.

Beşiktaş Tribünleri , Vaziyet...

Evet bu sene takım iyi başladı ama Tribünler için iyi başlamadı,Önce Optik Başkan sonra Ferdi Aslan durumumuz aşağıdaki resimdaki genç kardeşimizin ruh haliyle çok benzerlik taşıyor,Efkar ve ne oluyoruz düşüncesi hakim çoğumuzda.Güzel günler geleceksen şimdi tam zamanı...

4 Eylül 2007 Salı

Premier Lig !

Aşağıdaki haber ilgimi çektiği içn webkartallarından apardım,yazarı Görsel Bakşı
***********************************************************************

Bugun BBC`de yayinlanan bir haberi ilgi cekecegini dusunerek kisaca ozetlemek istedim.

Deloitte tarafindan yapilan son arastirmaya gore,


1. Premiership klupleri bu transfer sezonunda tam olarak £530 Milyon harcamislar.

2. Bu rakam, 2006 rakamina gore (£330) %60 bir artis ifade ediyor.

3. Harcanan bu paranin £256 Milyon`u Ingiltere disindan alinan oyunculara gitmis.

4. Ortalama bir oyuncu icin harcanan transfer ucretinin £4 M oldugu belirtilmis.

5. Man U (£51 M), Liverpool (£50M), Tottenham (£40M) ilk uc sirayi almislar.

6. 12 klup £20M`dan fazla harcamis.


Tabi butun bunlarin, bu sezon itibaari ile yenilenen 3 yillik £1.7 Milyar degerinde ic ve dis TV yayin haklari nedeniyle olustugu da bildirilmis.

Sadece bu sezon icin Premiership klupleri fazladan £300 M yayin hakki bedeli alacaklarmis. Bunun gibi birkac tane daha enteresan istatiski bilgi var, yazinin tamamini okumak isteyen arkadaslar asagidaki linke girebilirler.

2 Eylül 2007 Pazar

Beşiktaş 0 - Kayseri 0

Kayserispor Tolunay Kafkas'la ne yapmaya çalışıyor anlamadım,Ertuğrul Hoca'lı Kayserispor maçın son yarım saatini yerlerde ve kaleci atışlarında zaman harcayarak değil gol atmak için harcardı.
Bu hafta herkes berabere kaldığı için kaybedilmiş bir şey yok ama bu son olsun dileğimiz.Kendi kameramdan enstanteler.


















http://bjktaraftarproje.com/