Hayali İnönü Stadı Projesi!
Tuğrul Yenidoğan - Medyaspor
08.04.2009
Sonda söylenecek şeyi, en başta söyleyeyim, sonra da başlayayım anlatmaya:
Ortada olgunlaşmış, finansmanı sağlanmış bir İNÖNÜ STADI PROJESİ YOKTUR!
Mayıs ayında stada kazma vurulması ve YIKIMIN BAŞLAMASI SADECE HAYALDİR!
Ve en acısı, bir takım güvenceler alınmadan alelacele o stada kazma vurulmaya kalkışılırsa İNÖNÜ STADI BEŞİKTAŞ'IN ELİNDEN UÇUP GİDECEKTİR!
Bu konuda Beşiktaş'ı yakından tanımayan veya Başkan Yıldırım Demirören'i yakından tanımayan bazı meslektaşlarımız farklı şekilde konuya yaklaşabilir...
Örneğin bu gün sevgili Ercan ağabeyin Milliyet'te yayınlanan, olaya son derece "romantik" bir açıdan bakan yaklaşımı gibi...
Elbette ki saygıyla karşılıyorum...
Ama işin gerçeğine bakınca bir "offff!" çekmeden duramıyorum... Dışı seni, içi beni yakar misali...
Fazla ayrıntıya girmeyeceğim...
Sadece satır başlarıyla birkaç hatırlatma yapacağım...
Anıtlar Yüksek Kurulu önünde bekleyen bir İnönü Stadı Projesi var mı?
Evet var... Ancak 42 Bin kapasiteli bu yeni projenin finansmanının nasıl sağlanacağından Başkan Demirören haricinde kimsenin haberi yok... İnanmıyorsanız, canınızın istediği yönetim kurulu üyesini arayın, sorun... Bakın, ne cevap verecekler... Hatta 2-3 yönetim kurulu üyesini arayın, aldığınız cevapları karşılaştırın... Bayağı eğlenceli oluyor...
Ha, komisyon üzerine çalışan bir takım kişilerin bu projeye bulaştığını ve Başkan'ı kafakola aldığını söyleyenler de oldu... Ancak o isimler, şimdilik bende kalsın...
Bir de unutmadan not düşeyim... Fulya'nın açılış törenine katılan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül altını çizerek "stadın en fazla 38 Bin kapasiteli olarak projelendirilmesi gerektiği" üzerine uyarıda bulundu... Cumhurbaşkanı'nın önerisine uyuldu mu? Görünen o ki, hayır!
Beşiktaş'ın mevcut mali yapısı, gerekli izinler elde edilse de böyle bir projeye uygun mu?
Ne yazık ki, HAYIR! Beşiktaş bu sezon öyle veya böyle stadyumdaki locaların tümünü satmış. Yaklaşık 2.5 Milyon USD gelir elde etmiş... Sattığı kombine sayısı yaklaşık 11 Bin... Maç hâsılatıyla birlikte, yıllık toplam seyirci hâsılatı 20 Milyon TL. civarında...
Stadyumun yıkılması demek, en az 2 sezon boyunca kulübün bu gelirden mahrum bırakılması demek...
Mevcut borç durumu buna uygun mu? İsterseniz bir örnek vereyim, cevabını siz bulun:
Veresiye alındığı için birkaç misli bonservis bedeli ödenmek zorunda kalınan Fabian Ernst'in ilk transfer taksidi (daha 5 kuruş ödenmedi) gelecek sezonun başında ödenecek... Şampiyonlar Ligi'ne kalarak oradan gelecek gelir hesaplandı ve böyle bir vade yapıldı. İkinci taksit 2010'un Şubat ayında... Hayırlısıyla yeni Beşiktaş Başkanı kim olursa, o ödeyecek!
Yayın geliri, forma reklam geliri vs. vs. de yok... O gelirler ileriye dönük çok uzun yıllar için çoktan kullanıldı...
Böylesine bir tabloda, mevcut bütçeye (-) 20 Milyon TL. daha eklemek mümkün müdür? Ne diyeyim, cevabını siz verin...
Beşiktaş önümüzdeki sezon maçlarını Anadolu'da oynayabilir mi?
Bu fikrin, huyunu suyunu çok iyi bildiğim Sayın Başkanın, üzerinde hiç düşünmeden, herhangi bir planlamada bulunmadan, aklına estiği gibi o anda söylediği bir şey olduğunu düşünüyorum...
Beşiktaş bırakın Anadolu'da oynamayı, Anadolu diye Kadıköy'de Saracoğlu stadyumunda oynasa bile 3000. seyirci ortalamasını geçemez... Bunun aksini düşünen, Beşiktaş'ı ve Beşiktaş taraftarını tanımıyor demektir.
Beşiktaş, son Mohikan gibi, Türk sporunun son "ULUSAL SEMT TAKIMI"dır...
Taraftar semtte toplanacak, iki kadeh içecek, sonra şarkılarla, türkülerle ağaçlı yoldan stada akacak...
Değiştir güzergahı, maça gitmez...
Bakın size bir örnek daha vereyim...
1994-95 sezonu... Daum'lu Beşiktaş şampiyonluğa gidiyor... Şampiyonluk turunu attığı Gaziantepspor maçının bir hafta öncesi, bir İstanbul takımı Zeytinburnuspor ile oynayacak...
Karşılaşma Zeytinburnuspor-Beşiktaş karşılaşması ya, Zeytinburnusporlu yöneticiler uyanıklık yapıyor... Maçı İnönü'de oynamak istemiyorlar... Karşılaşmayı Fenerbahçe stadında oynayacaklarını açıklıyorlar...
Öyle ya Kadıköy'deki stadın maraton ve numaralı tribün kapasitesi neredeyse İnönü'nün iki misli...
O hafta sonu, koşar adım şampiyonluğa giden Beşiktaş'ı yaklaşık 3 Bin kişi izlemeye geliyor... Sadece 3 Bin kişi...
Kıssadan hisse ne midir? Şudur: Geçici bir süre için bile Beşiktaş'ı semtten koparırsanız, şah damarını kesmiş olursunuz...
Geçmişi iyi bilerek ve edinilmiş tecrübeyle sabittir!
Gelelim, "İNÖNÜ STADI BEŞİKTAŞ'IN ELİNDEN UÇUP GİDER Mİ?" meselesine...
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz... Aylardır o bölgenin bir KONGRE VADİSİ olarak düşünüldüğü, "DÜNYA BAŞKENTİ İSTANBUL" projesiyle birlikte değerlendirildiği, stat yıkılırsa bir oldubittiye getirerek Beşiktaş kulübüne stat yapması için bir başka arazi gösterileceği duyumları geliyor... Hem de oldukça emin kaynaklardan... Hem de bu işi planlayanlara oldukça yakın yerlerden...
Atıf Keçeci, bana yaptığı açıklamalarda "Hükümetle kulüp arasında bir ihtilaf olduğunu hissettim" dedi...
Dilimize yerleşmiş "İşini bilmeyen çavuşlar, döner ...... avuçlar!" diye bir deyim vardır...
Biliyorsunuz, son yerel seçimlerden önce Sayın Başkan Demirören yakın çevresine "Beşiktaş'ı AKP alacak. En güçlü durumda onlar!" diye bir öngörüde bulundu...
Tuttu, aslında Beşiktaşlı dahi olmayan Sibel Hanım'ı birkaç maç yanında taşıyarak desteğini gösterdi... Siyah-beyaz kaşkol falan taktırdı...
Sonunda ne oldu? Seçimi %69 gibi rekor bir oranda oy alan CHP adayı İsmail Ünal kazandı... Sibel Hanım'a 3 mislinden fazla fark attı...
Fenerbahçe böyle işlere bulaştı mı? Hayır...
Galatasaray böyle işlere bulaştı mı? Hayır...
Ama maalesef Beşiktaş bulaştı...
Hem de "Beşiktaş etiği, Beşiktaş duruşu" sözlerini konuşmalarından eksik etmeyen Sayın Başkan Demirören eliyle...
"Beşiktaş etiği, Beşiktaş duruşu"nu defalarca sergileyen Beşiktaş büyüklerinin kemiklerini sızlatarak...
Bu konuda da bir örnek vereyim isterseniz...
Yıl 1946... Ülkede ilk demokrasi denemesi gerçekleşiyor... Çok partili ilk seçimler yapılacak...
Beşiktaş'ın "Baba Hakkı"sı Hakkı YETEN, CHP'den Beşiktaş Belediye Meclisi'ne aday oluyor...
Aday olurken, Beşiktaş kulübüyle tüm ilişkisini kesiyor... Olması gerektiği gibi...
Beşiktaş kulübü hiçbir şekilde Hakkı Yeten'i destekler bir girişimde bulunmuyor... Herhangi bir açıklama yapılmıyor, herhangi bir fotoğraf verilmiyor...
Yeten, politika macerası sırasında Beşiktaş maçlarına gitmiyor... Çok sevdiği Beşiktaş'ını izlemeyi doğru bulmuyor...
Yeten'in politika serüveni çok kısa sürüyor...
Seçilemiyor...
Aradan 4 yıl geçiyor... Beşiktaş bir seri karşılaşma oynamak üzere meşhur ABD yolculuğuna çıkıyor...
Yer yerinden oynuyor...
Dönüşte, iktidara yeni gelen Demokrat Parti'nin lideri ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar Beşiktaş'ı kabul ediyor... Beşiktaşlı futbolcular ve idarecilerle fotoğraf çektiriyor...
Hakkı Yeten kafile 2. Başkanı...
Kenarda duruyor... "Ben 4 yıl önce CHP'den aday oldum. CHP üyesiyim. O fotoğrafa girmem doğru olmaz!" diyor...
Bu duruş, Hakkı Yeten'in Beşiktaş duruşu...
Sibel Hanım'lı duruş, Yıldırım Demirören'in Beşiktaş duruşu...
Ha bir de, kaybetmeyi ve kaybettireni hiç sevmeyen, kaybedeni affetmeyen bir başka kişinin o bildik duruşu var...
Onu ne siz sorun, ne ben söyleyeyim...
Peki, NE YAPMALI?
Finansmanı garantiye almadan, her türlü güvenceyi içeren anlaşmaları imzalamadan, halk diliyle PARAYI CEBE KOYMADAN tek bir kazma vurulmamalı...
Ben yürüyeyim, istim arkadan gelsin şeklinde bir maceraya girişilmemeli...
Küresel ekonomik kriz ve onun getireceği yükler çok iyi hesaplanmalı... Unutmamalı, 1939 da temeli atılan bu stat güya 1940'da tamamlanacaktı... Araya savaş ve ekonomik kriz girince ancak 8 yıl sonra 1947'de, o da yarım yamalak tamamlanarak hizmete açıldı... Yeni Açık denilen ek tribünün tamamlandığında ise takvimler 1963'ü gösteriyordu... Yani hesaplar bayağı şaşmıştı...
Stadın bir şekilde elden uçup gitmemesini güvenceye almak için, yapılabiliyorsa inşaat TRİBÜN, TRİBÜN YIKILARAK, MAÇLAR OYNANIRKEN YAPILMALI! Tıpkı Saracoğlu Stadı'nın inşaatında izlenen yöntem gibi...
İnşaatı süren bir statta 5Bin - 10 Bin kişiye oynamak, Atatürk Olimpiyat Stadı'nda veya Anadolu'nun bir köşesinde ortalama 3 Bin kişiye oynamaktan çok daha avantajlıdır...
Üstelik, bir oldubittiyle stadın elden çıkması korkusu da böylece yaşanmaz...
Ha bunlar yapılmaz, sırf bir proje başlatıp, gelecek sezonu kurtaracak nakit akışlarını sağlamak amacıyla bu projeye start verilirse...
Beşiktaş'ın kalbi olan bu stada, "Benden sonrası tufan" mantığıyla yaklaşarak günü kurtarmak amacıyla kazma vurulursa...
Ve sonuçta, bu stat Beşiktaş'ın elinden uçup giderse...
Buna neden olanları ne ben affederim, ne de tarih...
İşte tüm bunları, bu nedenle yazdım... Dilim döndüğünce bazı şeyleri anlatmaya çalıştım...
"Takım şampiyonluğa giderken bunlar yazılır mı? Beşiktaş düşmanlığı yapıyorsun" diye ortaya atılanların olacağını biliyorum...
Benim lafım onlara değil...
"Bir adım atana, bir adım yaklaşarak" gerçekleştirilen Arjantin Tangosu'nu yapmayı bilmem...
Çocukluğumun İstanbul'undan geriye pek bir şey kalmadı...
Her şey acımasızca zamana yenildi ve yok oldu...
Bir tek, ilk kez 1969 yılında gittiğim o stat yerinde duruyor...
Bana, çocukluğumu, geçmişimi, heyecanımı, coşkumu, sevgimi hatırlatıyor...
Hep orada durmasını istiyorum...
Bugün ve daima...
Nefes aldıkça...
Tuğrul Yenidoğan