8 Ocak 2009 Perşembe

Portrekon







PORTRE

Orta halli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.
Babası devlet memuru, annesi ev hanımıydı.
Ailenin kısıtlı olanakları doğrultusunda ancak vasat bir eğitim görebildi.
Buna rağmen daha gençlik yıllarından itibaren kendisine siyasetle iç içe bir yol çizdi.
Olağan üstü hitabet ve ikna yeteneğiyle akranları arasında kısa sürede sivrildi.
Ateşli ve sert üslubuyla doğrudan rejime saldıran aykırı söylemleri, çevresinde her geçen gün büyüyen kalabalıklar oluşturdu. Sadece sesini değil, vücut dilini ve özellikle ellerini alışılmadık biçimde ustaca kullanıyordu.
Siyasi propagandasını "Yalan ne kadar büyük olursa, inanan o kadar çok olur" ilkesi üzerine inşa etti...
Kendini iktidara taşıyan yolun başında hapis cezasıyla karşılaştı.
Cezasını çektiği süreçte kuracağı siyasi partinin düşünsel tabanını oluşturdu.
Partisi, kuruluş aşamasında endüstri ve finans devlerinden, iş çevrelerinden ve bazı gazetecilerden büyük destek gördü.
Birkaç yıldır yaşanmakta olan ekonomik krizin yarattığı genel hoşnutsuzluk ise kendisini iktidara taşıyan en önemli basamak oldu.
Yüzde 30'un üzerinde bir oy oranıyla ülke yönetimine ilk adımını attı.
Dünya ekonomisindeki rahatlamanın sürüklediği dalgalardan da faydalanarak uyguladığı ekonomik politikalar kısa sürede etkisini gösterdi.
Yıllardır kangren haline gelmiş enflasyon kontrol altına alındı. Ekonomideki göreceli iyileşme halkın desteğini de çoğalttı.
Destek çoğaldıkça söylemlerini de, eylemlerini de sertleştirdi. Ülkedeki her kurum ve kuruluşun başına ayırt etmeksizin sistemli bir biçimde kendi yakınlarını, partidaşlarını ve yandaşlarını getirmeye başladı.
Devletin tüm olanaklarını kural tanımaz biçimde kullanarak katıldığı ikinci seçimlerde oy oranını daha da arttırdı. Yüzde 40'ların üzerine çıkardı.
Partilileri, aldıkları yüksek oyun zafer sarhoşluğu ile artık "Devlet biziz. Herkes bize boyun eğecek" diyordu...
Sandıktan çıkan sonucu arkasına alarak temsil ettiği siyasal görüşün simgesini önce gençliğe, sonra tüm ülke halkına adeta zorlaya zorlaya kabul ettirmeye girişti...
Ülke sporunun tüm birimlerinin yönetimi de, mevcut her türlü toplumsal örgütte olduğu gibi adım adım parti teşkilatınca ve yandaşlarınca ele geçirildi.
Mevcut spor kuruluşları sistemli biçimde siyasi kurumlara ve kuruluşlara dönüştürüldü.
Sporu, arzuladığı rejime destek verecek bir propaganda aracı, geniş halk kitlelerini kontrol altında tutacak bir mekanizma olarak gördü.Görevlendirmelerin tümü artık liyakat ölçülerine göre değil, kadrolaşma esaslarına göre yapılıyordu.
Uyguladığı politikalar, çıkardığı yasalar ve görevlendirmeleriyle üniversitesini, bilim adamlarını, sanatçılarını ‘'bizden olanlar ve olmayanlar'' diye bölüp, iki ayrı cepheye ayırmaya çekinmedi.
Özgürlüklerin terk edildiği karanlık bir rejime sürüklenildiğini öngören bazı sanatçılar ve bilim adamları kendi iradeleriyle ülkeyi terk edebileceklerini açıkladılar. Bir kısmı da terk etti...
Geriye kalan ‘'bizden olmayanlar'' ise yavaş yavaş ve kontrollü bir biçimde sistemin dışına itelendi.
Yasama ve yürütme gücünü bütünüyle ele geçirdikten sonra kısa sürede yargı gücünü de kontrolü altına almaya girişti. Yargıdaki örgütlenmesiyle aykırı her sesin soluğunu kesmeyi, her muhalifi sindirmeyi başardı.
Ülke basını ise zaten çoktan teslim bayrağını çekmişti. Kendisini eleştirmek ne kelime, yandaşlar tarafından ele geçirilen basın tam anlamıyla "iktidarın borozanlarına" dönüştürülmüş ve iktidardan beslenir hale gelmişti.
Ülke halkının ve çalışanın refahı, ülkenin özgürlüğü söylemleriyle başlanan bir siyasal yolculuk, aşılan her kilometrede gücün bütünüyle ele geçirilmesi ve yaygınlaşması neticesinde, tabelasında ‘'totaliter rejim'' yazan son durakta tamamlandı.
Sadece kendisi değil, peşinden sürüklediği koskoca bir ulus da kaçınılmaz felaketle karşılaştı.
Geriye kalan; devlet mekanizması bütünüyle çökmüş, askeri gücünü, sahip olduğu tüm zenginliklerini yitirmiş, yıkılmış ve en acısı süper güçler tarafından çizilmiş sınırlarla ortadan ikiye bölünmüş bir ülke oldu.
Umutla başlayan hikâye, hüsranla son buldu.
Çizdiğim portre kimin portresi mi?
Elbette ki Adolf Hitler'in portresi...

2 yorum:

Tuner dedi ki...

Tayyip'in g*tü yemez kafasına sıkmaya...

Kartal Bafiler dedi ki...

Sabah sabah tebessüm için teşekkür ederim :)


http://bjktaraftarproje.com/