28 Temmuz 2008 Pazartesi

Bir Spor Tarihi Masalı: Fenerbahçeli Şehitler!

Bir Spor Tarihi Masalı: Fenerbahçeli Şehitler!
Kaynak : Medyaspor
Araştırma: Tuğrul YENİDOĞAN

Tek bir eleştiriye uğramadan, hiç ama hiç sorgulanmadan, dilediğinizce uydurarak tarih yazmanızın tek yolu, bir büyük kulübün kahramanlıklarla dolu geçmişini kaleme almanızdır. Bu kulvarda, deyim yerindeyse, "atış serbesttir." Yeter ki o kulübün taraftarının gururunu okşayacak, hoşuna gidecek bir şeyler yazıp çizin. Bu kulvarda yazdıklarınızın tarihi gerçeklerle uyuşması mecburiyeti yoktur. Hatta, akla, mantığa uymayan tezleri bol bol ileri sürebilirsiniz. Ülke tarihimizin her önemli olayını o kulübün önderliğinde gerçekleştiğini iddia dahi edebilirsiniz. Yazdıklarınıza inanmaya "dünden razı" geniş bir okuyucu kitleniz olacaktır.

Onların renk sevgilerini ve fanatizmlerini istediğiniz kadar sömürebilirsiniz. Ortaya çıkan ‘'her yönüyle kusursuzlaştırılmış tarihinizin'' geniş bir kitle tarafından süratle kabul görmesi garantilidir. Yılların emeğiyle yazılan ciddi araştırma kitapları 2., 3. baskılarını zor yaparken, sizin uydurduğunuz masal baskı üzerine baskı yapacak, cebiniz para dolacaktır.
Maalesef bu konuda taraftarları en çok istismar edilen kulübümüz Fenerbahçe'dir. Özellikle son 10 senedir Fenerbahçe tarihçiliğine soyunan yetkili-yetkisiz, bilgili-bilgisiz pek çok yazar ortaya çıkmıştır. "Ben abarttıkça abartıyorum...", "Hayır, ben daha da abartıyorum...", " Öyle bir abartacağım ki, abartanlar bile ne kadar abartabildiğime inanamayacak.." tarzı görünmeyen bir yarış yaşanmıştır.

Sonunda "tarihsel gerçekçilik" bütünüyle terk edilerek hayali bir tarihçe yaratılmış ve ilginç tarafı bu masalımsı tarihçe neredeyse resmiyet kazanmıştır.

Bu gün Fenerbahçe'yi saf-temiz duygularla seven sokaktaki taraftara sorun, hemen hepsinin Fenerbahçe kulübünün Kurtuluş Savaşı'nda önemli görevler yüklendiğine ve bu uğurda birçok şehitler verdiğine inandığını, hatta bu yöndeki kulaktan duyma bilgilerini ısrarla savunduğunu görürsünüz. Son 10 yılda türeyen Fenerbahçe tarihçileri tarafından uydurulan hikâyeleri burada tek tek incelemeye almayacağım.

Bu konu üzerine yaklaşık 300 sayfasını tamamlamış olduğum ayrı bir çalışmam var. Ancak bunlar bir kitaba sığar, ben de tamamlanınca kitap olarak yayınlamayı düşünüyorum. Ancak bu yazıda, en azından "Kurtuluş Savaşı'nda Şehit Olan Fenerbahçeliler" konusuna "tarihsel gerçekçilik" ışığında mercek tutmak istiyorum:

FENERBAHÇE KULÜBÜ'NÜN KURTULUŞ SAVAŞI'NDA VERDİĞİ BİR TEK ŞEHİT DAHİ YOKTUR!

Bu kesin hükmümüzü ortaya koyduktan sonra, milli tarihimizin fanatizme ne denli malzeme edilebildiğini de örneklemek için, bir öğretim üyesi olan Sinan Meydan'ın ‘'Sarı Lacivert Kurtuluş - Kurtuluş Savaşı'nda Fenerbahçe ve Atatürk'' adlı kitabından bu konunun anlatımını aktaralım:

‘' 21 Kasım 1919 Fenerbahçe-Altınordu Maçı
Fenerbahçe o gün sahaya 10 kişi çıkıyordu.
Sakat ya da cezalı futbolcusu yoktu; ama Fenerbahçe yine de 10 kişiydi.
Arif yoktu;
Bir daha hiç olmayacaktı.
Mülazımı evvel Arif, şehit düşmüştü.
Fenerbahçe'nin ve İstanbul karmasının ünlü savunma oyuncusu Arif Bey istihkâm subayı olarak Ulakışla'dan Niğde'ye dönerken Bor Ovası'nda kalbine isabet eden bir kurşunla şehit düştü. (Haziran 1919)
Arif Bey, henüz 28 yaşındaydı.
Arif Bey yoktu...
Bir süre sonra diğerleri de olmayacaktı:
Çanakkale gazisi Fenerbahçeli futbolcular şimdi de Kurtuluş Savaşı'na katılıyorlardı.
Hüsnü Bey, Mısır'da ki esir kampından kurtulduktan sonra İstanbul'a geldi. Birkaç gün sonrada eski üniformalarını giyerek Kurtuluş Savaşı'na katılmak için Gebze yolunu kullanarak Anadolu'ya geçti.
Hüsnü Bey'i diğer Fenerbahçeli futbolcular izledi:
Formalar çıkarıldı, bir kere daha üniformalar giyildi.
Hüsnü Bey, Demir Ethem Bey, Dr. Refik Bey, Baylar Nahit ve Kenan Or gizli yollarla Anadolu'ya geçip Kemal'in askerlerine katılacaklardı.
Sarı Lacivert formalar bir kere daha şehit kanlarıyla kırmızıya boyanacaktı.
Havacı Cevat Hüsnü 1922'de Cava Adası'nda, Havacı Üsteğmen Zeki Bey 9 Eylül 1923 de İzmir'de şehit olacaklardı.
Mustafa Kemal'in önderliğinde İnönü'de Sakarya'da ve Dumlupınar'da kahramanca savaşan Fenerbahçeli futbolcuların rütbeleri yükselecekti:
Kaleci Kenan deniz teğmenlikten albaylığa, Sağbek Ethem topçu üsteğmenlikten albaylığa, Solhaf Kamil üsteğmenlikten generalliğe ve Refik de yüzbaşılıktan amiralliğe terfi edeceklerdi.
Kurtuluş Savaşı'nda ateş ve şarapnel yağmuru arasında cepheden cepheye koşan Fenerbahçeliler savaş sonrasında İstiklal madalyasıyla onurlandırılacaklardı.
Formalarındaki Fenerbahçe ambleminin yanında artık birde İstiklal madalyası vardı.
Fenerbahçeli savunma oyuncularından Nuri Bey, Kurtuluş Savaşı'nın tüm cephelerinde savaşmış ve üstün başarılarından dolayı İstiklal Madalyası'yla ödüllendirilmişti.
O zor işgal yıllarında bazı Fenerbahçeli futbolcular ise cephe gerisinde vatana hizmet ediyorlardı.
Bunlar, kurtuluşun gizli örgütlerine üye olmuşlardı:
Mim Mim Grubu ve Teşkilat-ı Mahsusa da ki sarı lacivertli futbolcular 3 Mayıs 1918'de kulübü ziyaret eden Mustafa Kemal'e verdikleri sözü tutup, gizli yollarla Anadolu'ya silah kaçırıyorlardı.'' (Sinan Meydan ‘'Sarı Lacivert Kurtuluş, Kurtuluş Savaşı'nda Fenerbahçe ve Atatürk'' Haziran 2006, s:143-145)


Tüm Fenerbahçe tarihçelerine kaynak olan kitap, rahmetli Rüştü Dağlaroğlu'nun kitabıdır. Rüştü Dağlaroğlu ‘'Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihi'' adlı kitabını ilk kez Fenerbahçe kulübünün 50. kuruluş yılında, 1957 senesinde yayınlamış. Benim elimde incelediğim kitabın, aynı eserin, kulübün 80. yılı olan 1987 senesinde yayınlanmış genişletilmiş baskısı olduğunu belirtmeliyim. Sinan Meydan da, Kurtuluş Savaşı şehidi ilan ettiği "Arif Bey, Cevat Hüsnü Bey ve Zeki Bey'lerin" adlarını büyük bir olasılıkla Dağlaroğlu'ndan aktarmaktadır. (Bakınız: "Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihi'', sayfa 687 ‘'Fenerbahçeli Şehitler'' başlığı altında yer alan şehit listesi)
Şimdi, "Kurtuluş Savaşı Şehidi" oldukları Fenerbahçe kulübü tarafından da tescillenmiş bu 3 ismi ayrı ayrı inceleyelim:

BOR OVASINDA ŞEHİT DÜŞMÜŞ EMİRZADE ARİF BEY!

Dilimize yerleşmiş, çok kullanılan bir deyim vardır, bilirsiniz: ‘'Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye...'' denir. Bor, 1923 yılında il olan Niğde vilayetine bağlı bir ilçedir. Niğde, Osmanlı dönemindeki birkaç iç isyan haricinde, topraklarında herhangi bir düşman istilası yaşanmamış, herhangi bir savaş gerçekleşmemiş ender illerimizdendir. Niğde ve Bor topraklarında yaşandığı bilinen son çatışma, 1621 yılında Abaza Mehmed Paşa'nın Celali isyanları sırasında gerçekleşmiştir. Yanlış okumadınız, Bor ovasında yaşanan son savaş 1621'dedir...

Hemen her ilimizin ve birçok ilçemizin bir ‘'düşman işgalinden kurtuluş'' günü vardır. İngiliz, Fransız, İtalyan,Yunan, Rus, Ermeni işgallerinden kurtuluşun kutlandığı, ülkemizin 600'ü aşkın kurtuluş gününün tam listesini Türkiye Muharip Gaziler Derneği web sayfasında inceleyebilirsiniz. Niğde ilinin ve Bor ilçesinin ise her yıl kutlanan bir ‘'Kurtuluş Günleri'' yoktur. Çünkü bu yöremizde hiçbir işgal, hiçbir savaş, hatta hiçbir çatışma yaşanmamıştır. Fenerbahçeli Arif Bey ise, Niğde'nin Bor ovasında şehit düşmüş bir Kurtuluş Savaşı şehidi olarak anılmaktadır. İnanılır gibi değil...

Üstelik Arif Bey'in vefat tarihi 1919 Haziran ayı olarak belirtilmektedir. Bu tarihte Mustafa Kemal Paşa Anadolu'ya çıkalı henüz bir ay kadar bir süre geçmiştir. Erzurum kongresi Ağustos, Sivas Kongresi Eylül ayında yapılacaktır. Yani Kurtuluş Savaşı daha başlamamıştır. Buna rağmen tüm Fenerbahçe tarihçelerinde Arif Bey, hem de "şahadet tarihi Haziran 1919" olarak belirtilerek Kurtuluş Savaşı şehidi olarak gösterilir.

Gerçekten inanılır gibi değil...
Dağlaroğlu, Fenerbahçe Tarihi kitabını, belli ki uzun bir zaman aralığında kaleme almıştır. 700 sayfalık bu tarihçenin değişik sayfalarında, bazı konular üzerinde, birbirini tutmayan, hatta birbiriyle taban tabana zıt bilgiler verilmiştir. Eğer bir başka kalem işin içine dâhil olup, kitabın satımı için daha cazip hale getirme düşüncesiyle bir takım eklemeler yapmadıysa, bu oldukça ilginç bir durumdur. Kurtuluş Savaşı şehidi Arif Bey'le ilgili bütünüyle farklı bir bilgiye de aynı kitabın 665. sayfasında rastlanmaktadır. Bu sayfada ‘'Emirzade Şehit Arif Bey'' başlığı altında bir biyografi anlatılmaktadır.

Dağlaroğlu'nun kaleme aldığı bu biyografiden, Arif Bey'in Birinci Dünya Savaşı boyunca, Uzunköprü-Keşan demiryolu inşaatı Şube Fen Heyeti'nde görevli olduğu, Fenerbahçe maçlarının olduğu günlerde Keşan'dan Uzunköprü'ye 40 kilometrelik mesafeyi at sırtında alıp, ardından trene binerek Fenerbahçe maçlarına yetiştiğini öğreniyoruz. Hani Arif Bey cepheden kalkıp maçlara gelen bir kahramandı? Maçlarını oynadıktan sonra, cepheye geri döner, savaşmaya devam ederdi? Tren yolu inşaatı, ne zamandan beri askeri literatürde cephe olarak kabul edilmeye başlandı? Bu cephede tren raylarına karşı mı, yoksa lokomotiflere karşı mı savaş veriliyordu?

Yine Dağlaroğlu'nun yazdığı bu biyografiden, Arif Bey'in, 1919 Haziran ayında Bor Ovası'nda ‘'Toros Demiryolu'' inşaatında çalışırken, şantiyeyi bir eşkıya çetesinin basması sonucu hayatını kaybettiğini öğreniyoruz. Hani Kurtuluş Savaşı şehidiydi? Soygun amaçlı bir eşkıya baskını sonucu hayatını kaybedenler ne zamandır ‘'Kurtuluş Savaşı Şehidi'' olarak kabul edilmektedir? Tarih, bu kadar mı ters yüz edilir?

KURTULUŞ SAVAŞI'DA ‘'ENDONEZYA'NIN CAKARTA CEPHESİNDE'' ŞEHİT DÜŞMÜŞ FENERBAHÇELİ: CEVAT HÜSNÜ BEY!

Okullarda hep yanlış öğrendiniz değil mi? Birinci İnönü, İkinci İnönü, Sakarya ve Büyük Taaruz'u öğrettiler ama, "Cakarta" savaşlarını öğretmediler değil mi? "Anadolu nerede, Endonezya nerede?" diye sormayın sakın. Bakın öğretim görevlisi Sinan Meydan bile yazmış "Sarı Lacivert formalar bir kere daha şehit kanlarıyla kırmızıya boyanacaktı. Havacı Cevat Hüsnü 1922'de Cava Adası'nda, Havacı Üsteğmen Zeki Bey 9 Eylül 1923 de İzmir'de şehit olacaklardı" diye...

Cevat Hüsnü Bey'in hemen tüm Fenerbahçe tarihçelerinde Ulusal Kurtuluş Savaşı şehidi olarak gösterilmesi ve buna tek bir itiraz sesinin yükselmemesi, ancak toplu bir basiret bağlanmasıyla izah edilebilir. Cevat Hüsnü Bey, Alman uçak fabrikası Rumpler Flugzeugwerke GmbH'da deneme pilotu olarak çalışırken, giriştiği Dünya turunda, uçağı Endonezya'nın başkenti Cakarta yakınlarında Anchol kumsalına düşünce hayatını kaybetmiştir. Mezarı Cakarta'da Arap Vakfı mezarlığındadır. Ölüm tarihi 8 Temmuz 1922'dir.

‘'Endonezya - Cakarta - Kurtuluş Savaşı, Allah, Allah... ne ilgisi var?'' diye sorabilirsiniz. Sormalısınız da. Esas hayret verici nokta bu sorunun şimdiye kadar sorulmamış olmasıdır. Öyle değil mi?

KURTULUŞ SAVAŞI'NDAN 1 YIL SONRA ÖLEN KURTULUŞ SAVAŞI ŞEHİDİ: ZEKİ BEY!

Fenerbahçe tarihçelerinde Kurtuluş Savaşı şehidi olarak gösterilen son isim İsmail Zeki Bey'dir. İsmail Zeki Bey, İzmir Tayyare Okul Kumandanlığı'nda uçuş eğitmeni olarak görev yaparken, İzmir'in Kurtuluş yıldönümünün kutlandığı 9 Eylül 1923 günü bir gösteri uçuşu yaparken, Kemer İstasyonu yakınında bulunan Kilise'ye uçağıyla çarparak hayatını kaybetmiştir. Mezarı İzmir Kadifekale şehitliğindedir.

9 Eylül 1922 Türk ordularının İzmir'e girdiği ve Kurtuluş Savaşı'nın tamamlandığı tarihtir. İsmail Zeki Bey, bu tarihten tam bir yıl sonra hayatını kaybetmiş bir görev şehididir. Kurtuluş Savaşı şehidi değildir. Ayrıca, gerek Cevat Hüsnü Bey, gerek İsmail Zeki Bey'in Fenerbahçeliliklerinin nereden geldiğini ise bilemiyorum. Dağlaroğlu'nun kitabında yayınlanan şehit listesinde futbolcu oldukları yazıyor.

Ancak Fenerbahçe forması giydiklerine dair herhangi bir maç kaydına, en azından ben rastlayamadım. Kulüp tarihi yazımcılarının bu tarz bir itiraz karşısında ‘'A takımda oynamamıştı ama, B takım ve Genç takımın formasını giymişti.'' şeklindeki cevapları hazırdır, biliyorum... Defalarca yaşadım... İtiraf etmeliyim, böyle bir cevap karşısında da yapacak bir şey yoktur. O dönemin B Takım ve Genç Takımlarına dair bir belge bulmak çok zordur. Söz konusu olan kulüp tarihçiliği olunca, o kulüp taraftarının hoşuna gidecek bir hikâyeyi anlatanlar değil, o hikâyeye itiraz edenler belge sunmak zorundadır.

Belge olmayınca, itiraz etmek de nafiledir, değil mi?
‘'Fenerbahçe Kulübü'nün Kurtuluş Savaşı'nda verdiği bir tek şehit dahi yoktur.'' demiştim. Yanlış anlaşılmasın, bu tezi ispatlarken Fenerbahçe Kulübünü yermek, Kurtuluş Savaşı'nda herhangi bir rol üstlenmediği için onu eleştirmek gibi bir amaç gütmedim. Elbette ki sadece Fenerbahçe değil, Galatasaray, Beşiktaş kulüpleri de Kurtuluş Savaşı'nda herhangi bir misyon üstlenmemişlerdir.

Zaten olması gerekeni de budur. Çünkü bunlar bir spor kulübüdür. Spor faaliyetinde bulunmak için kurulmuşlardır. Askeri veya siyasi bir cemiyet değildirler. ‘'Ülke Kurtarıcısı olma'' misyonları veya "vatan savunması'' gibi bir görevleri yoktur. Birtakım spor tarihçileri kendileri için böyle bir misyon icat etmek istedi diye bütünüyle gerçek dışı bir geçmişi tüm görev ve sorumluluklarıyla üstlenmek zorunda değildirler.

Gelelim bu hikâyeleri uydurmayı meslek haline getirenlerin ne yapacağına..."Güneş balçıkla sıvanmaz!", "Muhteşem tarihimize, kahramanlarımıza, şehitlerimize kimse dil uzatamaz!" başlıklarını atacakları yazılar yayımlayacaklar. Elbette ki, yazacaklarında herhangi bir belge, herhangi bir ispat, herhangi bir tarihi gerçekçilik kaygısı bulunmayacak... Bol hamaset, bol masal, bol fanatizm bulunacak... Nerden mi biliyorum? Daha önce defalarca yaşadım, oradan biliyorum... Ve işin beni en çok üzen tarafı, bu saçmalıklarına resmi destek almayı sürdüreceklerini de biliyorum...

Hiç yorum yok:


http://bjktaraftarproje.com/